Geçenlerde güzel bir Eylül günü Foça'ya gittik. Biraz gezdikten sonra acıktık, haliyle bi lokantaya oturduk. Yemeğin ve balığın olduğu yerde de malum, kedi çok olur. Önümüzdeki masada bi kadın kedilere öyle sinir oldu ki, kadına acayip kıl oldum. Kediyi kovalamak için suratını şekilden şekile sokuyor, elleriyle bi hareketler. Kediye bi lokma verse n'olur? Ohoo aşmış canım kadın, yetmezmiş gibi garsona kedileri şikayet ediyor. Garson tabii hizmette sınırsız olduklarından elinde çiçek sulama fısfısıyla döndü. Bunu sıkın tamam hemen giderler dedi. Bknz. esnaf toması.
Kadın da biraz insaf mı varmış, yoksa başka bi şey mi aklına gelmiş bilmiyorum, bunun içinde ne var diye sordu. Esnaf da "su" dedi. Kadın da kedi gelir gelmez bastı esnaf tomasını.
Bu esnafı her yerde biliyorum. Urla Gelinkaya'ya gittiğimizde de kediler bol oluyor. Ama görseniz nasıl zayıflar, o kadar olur. Kaburgaları tek tek sayılıyor. Bi de bütün gün salam, sosis gibi uyarıcı kokularla başetmek zorundalar.
Urla'ya gidişlerimizden aşinayız; yazın bu kadar iş yapan büfeci esnaf da kedilere aynı hoyratlığı sürdürüyor. Bunlar da esnaf toması değil, ssuuuffssttt gibi, seslerle kovalamaca var. Tabii ayak yardımıyla.
Artık Urla'ya giderken yanımıza kuru mama alıyoruz. Kediler nasıl aç, o kadar olur. Vereceğin tostun bir parçasıyla nerde doyacak? Kedi yemeğini yiyor, insan da vicdan azabı falan çekmeden yemeğini yiyor. Canım nasıl halinden memnun oluyor, onu öyle görmenin hazzı bambaşka.
Bu esnafın bencilliği nedir böyle bilmiyorum. O kadar bütün yaz para kazanıyorsun. Parayı kazanırken ortalığa buram buram kokuları salıyorsun. Öyle az buz para da kazanmıyorlar. Küçücük bi sandviç, içecek için baya yüklüce hesap alıyorlar. Hele bira falan içersen oh iyi kazıklamaca. Kimsenin parasında pulunda gözüm yok da, bu hayvanları burada aç bilaç gezdirmeye utanmıyor musun? Vicdanı kurumuş bunların resmen. Rabbena hep bana diyorlar.
Ne bileyim eskiden insanlar şöyleymiş böyleymiş demeyeceğim ama daha mı korkuyorlarmış yoksa daha mı gözleri tokmuş bilemiyorum ama yukarıdaki fotoğraf eski İstanbul'da çekilmiş. Simitçi simitlerini hayvanlarla paylaşıyor. İnsanın biraz gani gönüllü olması lazım. Nasıl bizden çıkmış, "komşun açken, tok olunmaz" deyimleri. Evet, evet o senin komşun bi nevi. Bereketi olur böyle şeylerin.
Ama bu yiyecek satan esnaf ibretlik resmen. Göz hakkı denen bi şey var. Yok, bunlarda yok hiç bişey. Bunlarda açgözlülük var. O kadar. Nasıl gönülleri razı oluyor anlamıyorum.
İnternette kuru mama sipariş edeceğiniz yerler var. 30 kilosu 80 tl. Ne olacak 30 kilo alsan, o kedilere versen? İflas mı edersin?
Küçük kedilerde göz hassasiyeti oluyor ve bi damla yüzünden gözlerini kaybediyorlar. Gentagut diye bi göz damlası var, 2.5 tl. Sudan ucuz. Ondan bir tane alsan gözleri hassas yavru kedilere damlatsan ölür müsün?
Aaa yok ama insanlar hayvanı tabakta ve dolapta seviyorlar. Onlar sevap işlemek için kurban keserler. Şimdi kimseye kurban kesmeyin demiyorum. Zaten bütün gün millet et yiyip duruyor. Sokağa çık zeytinyağlı yemekler yapan bi lokanta bulman çok zor. Vejeteryansan yiyeceklerin çok sınırlı oluyor. Hayvanlar mezbahada çok korkunç koşullar altında kesiliyor. Sadece kesim aşaması değil, fabrikalarda büyütülen sanayileşmiş hayvan nasıl serbestçe, eziyet görmeden büyüyebilir ki?
Ellerinde bıçakla hayvanın peşinden cani gibi koşturarak kurban kesiyorlar. Bu mu sevap için kesilen hayvan. Hayvanı alırken başlıyor daha eziyet. Arabasının arka üçlü koltuğuna koyunu tıkıyor. Hatta bazen iki koyunu bile. Otoyolda sırıta sırıta gidiyor.
Ya sevap için kestiklerini söyleyenlerin samimiyetsizliği? Konu komşuya kaburga dağıtıp, baltalı ilahlar bütün kavurma yiyorlar.
Bugün bi belgeselde gördüm; kızılderililer de insan kurban ediyorlamış. Bakmışlar bu iş normal değil, nehirlerine mısır v.b tohumları kurban etmeye başlamışlar.
Negzelmiş be :)