Ev darmadağınık. Hala sıva işleri bitmedi. Dün ön cepheye
mantolama yaptırdık. Bu saat olmuş (4) ancak geldiler de
mantolamanın üzerine sıvaya başlayacaklar. Diğer balkon ve arka
cephe, apartman içi badanasıyla birlikte en az 15 gün sürer. Biz
şu evin dağınıklığından bir kurtulsak. Neyse biter biter
diyeyim de, kendi kendimi sinir etmeyeyim.
Dur
daha sinirlenmem lazımmış. Sinirim ancak yazarak
dağılabiliyor. İnsan bu dağınık evde bi şey yapamıyor. Ben de
kitap okuyorum bölük pörçük.
Murathan
Mungan'ın “Stüdyo Kayıtlarını” okuyorum. Bunu Nesli seçip
almıştı, beğenmedi, ben beğenerek okuyorum.
Murathan
Mungan'ın ne kadar ciddi ne kadar çalışkan ve edebi yönü
kuvvetli olduğunu biliyordum da burada daha iyi anladım.
Üstelik
o kadar çok yönlü ki. Onun gibi gerçek edebiyatçıların
yanında, şimdi türedi edebiyatçılar çıkıyor ya “böyle
edebiyatçıları görüp de, cesaretlerine hayran kalmamak mümkün
değil.” diye düşünüyorum.
Bu
kitapta kendi düşüncelerini, edebiyat hakkında, yaşadıklarını,
yazım tarzını, edebi titizliğini hakkında çok lezzetli
anlatmış. Bir de onun ses tonunu ve konuşma tarzını bilince
sanki konuşuyormuş gibi hissediyorum.
Bu
böyle oluyor işte. Çağdaşın olan yazarı televizyon, radyo gibi
yerlerde gördüğün, en azından, o anlamda bir tanışıklığın
olduğu için, yazarların bu tür kitapları, benim için konuşma,
sohbet kitapları oluyor.
Mesela
bu konuda en çok ses tonunu ve konuşma biçimini merak ettiğim
Sait Faik'tir.
Ama o gerçekten de konuşma daha doğrusu sohbet
havasında yazdığı için hayıflanmıyorsun gene de.
Hele
yaz mevsiminde konusu Ada'da geçen öyküleri, burnuma deniz kokusunu, martıların çığlıklarını, çam ağaçlarının
gölgesini, Rum kızlarının kıkırdaşmalarını velhasıl rüya
gibi bir Ada hayatını, gözlerimin önüne seriyor.
Murathan
Mungan diyor ki; “an dediğin nedir ki azizim; düşündüğün,
hatırladığın zamanlar ve o zamanlara düşünerek gittiğinde, o an hiç
bitmez. Uzayın boşluğunda sıkışmış kalmış ve sen yine
gidiyorsun işte.
O
yüzden eski dönemleri hatırlamak, kayıp zamanlar değil, her
zaman kazanılmış ve zihnin unutmadığı sürece sende yaşayacak
zamanlardır. Zaten zihnin unutursa, bugünü de unutur.
Offf
çok fena konulara daldım. İç karartıcı. Zihnin tükenmesi
falan. Ne ki kaçınılmaz gerçek.
Çık,
çık, çık bu sulardan.
Yaz
mevsimi, sabah saatleri...
Murathan
Mungan'da çok severmiş. Doğrusu ben çok sevdiğimi
söyleyemeyeceğim. Fazla sayılmasa da uykucuyum. Nesli yaz sabahlarını seviyor ama. Çok erken kalkıyor ve
denizi seyrediyor. Ben karacıyım, denizle işim yok. Evet, izlemeyi
seviyorum ama... ama işte o kadar. Buna neden ayaklarımın buz gibi olması olabilir
mi? Yazın bile demir gibi. O yüzden belki de denize girmeyi hiç
sevmiyorum.
Bütün
bunları neden yazdım. Gündemden kurtulmak için. Biraz da günlük gibi olsun diye. Artık karar verdim, günlük etiketi de açtım.
Kimi günler yazmayı düşünüyorum.
Şimdi
de aklıma Sait Abi'min arkadaşı Orhan Abi'min şiiri geldi.
Hadi
birlikte okuyalım, tam da bugünler için yazmış sanki.
BEDAVA
Bedava
yaşıyoruz, bedava;
Hava
bedava, bulut bedava;
Dere
tepe bedava;
Yağmur
çamur bedava;
Otomobillerin
dışı,
Sinemaların
kapısı,
Camekanlar
bedava;
Peynir
ekmek değil ama
Acı
su bedava;
Kelle
fiyatına hürriyet,
Esirlik
bedava;
Bedava
yaşıyoruz, bedava.
İşte
böylesi yazarlar, zamansız. Kendi zamanlarında kaybolup
gitmiyorlar. Tam aksine zaman geçtikçe demleniyorlar, hiç
unutulmuyorlar. Onlar da uzayın boşluğunda bir yerdeler belki. Biz
tekrar tekrar hatırlayınca “haa evet yaa, biz de bir zamanlar
insanlarının değeri olmayan bir ülkede yaşadık ve öldük.
Memleket çok güzeldi, ama acayip giden bi şeyler vardı. Baksana
bana; belediye çukuruna düştüm de, öldüm. Şimdi de oluyormuş
öyle vakıalar. Hala hiç değişmemiş” diye sunturlu bir küfür
sallıyorlar mıdır, ne dersiniz?
2 yorum:
Apartman yöneticiliği durumu var sanırım:))
M. Mungan'ın "Yüksek Topuklar"nı hatırladım şimdi, yazın okumuştum, yaza yakışmıştı.
Sait Faik hemşehrimdir bu arada.
Sevgiler.
Eh öyle gibi bi durum. Bakalım haziran ayı böyle tamamlanacak gibi duruyor. Murathan Mungan yazar olarak çok beğendiğim bir yazar. Titiz, çalışkan ve duygu yoğunluğu oldukça fazla. Sait Faik, ne güzelmiş, aynı memlekette doğmuş olmak.Her yaz defalarca bütün kitaplarını okurum. Bende yeri apayrıdır. Canım sıkılınca hemen okurum. Sıkıntı falan kalmaz :)Sevgilerimle...
Yorum Gönder