Belli bir yaştan sonra insanlar et
yemesin. Bunu, etin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkinin bana verdiği
yetkiye dayanarak yazıyorum.
Et insanlarda ancak çocuk yaştayken
yararlı ve yenmesi gerekiyor. Ondan sonrası gelsin kalp damar,
kanser ve bilumum hastalıklar.
Eğer evinizde gerçekten severek bir hayvan
(arkadaşla yaşıyorsanız) hayvanları tabağınızdan o kadar uzaklaştırıyorsunuz ki.
Hele bir tavuğu bütün olarak elinize almak ne kadar zorlaşıyor bir bilseniz.
Ben bu uzaklıktan kendi adıma çok
memnunum.
Onların tarımsal alanlarda değil de,
sanayi ürünü gibi fabrikalarda beslenip büyütülmesi ve kesim süreçlerini
düşündüğümde, kalbim kıyma makinasına atılıyor resmen.
Şimdi bütün Avrupa’yı at eti skandalı
sarmış vaziyette. Nestle, Burger Kıng... Geçen hafta Almanya’da bir yetkili zarzavat, at etinin
besleyici değerinin çok yüksek olduğunu, bu etlerin yakılmamasını, fakir halka yedirilmesini
söyledi. Kibir hastalığına tutulmuş zavallı.
Fakat ilginç olan şu ki, restoranlarda at eti çok rağbet görüyormuş. Oysa at eti sadece Orta Asya ülkelerinde yasal olarak satışta. Bu da çok ilginç. İnsanlar gerçekten de alışkanlıkla sürdürüyor yaşamlarını. Korkum at etinin, bütün dünya tarafından benimsenip, süreklilik haline gelmesi.
Türkiye’de biliyoruz ki, her zaman at,
eşek ve hatta kedi eti yediriliyor. Bunu anlamak çok zor değil. Bir büfede
döner dürümü 3.5 tl ye görüyorsanız, bunun ne eti olduğu hakkında fazla kafa
yormanıza gerek yok. Bununla birlikte pahalı restoranlarda da yemek de mümkün. Onların
saf dana eti olduğunu söylemek ne mümkün. Tabii bunu biz bu yöntemi kendimiz
uyguluyoruz.
Bunu uygulaması gereken belediyeler,
parklara, orta refüjlere menekşe ekmekten bitap düştüğü için bu tür kontrolleri
gereği gibi yapmıyor.
Şimdi aklıma gelen bir konu da şu kuzu
etine düşkünlük manyaklığı. Nasıl bir bokboğazlılık böyle. Valla insanın bu
dünyanın en vahşi canlısı olduğuna kesinlikle kanaat getirdim. Sırf keyif için
salyangoz yer, canlı canlı istakozları kaynar suya atıp, salyalarını akıta
akıta yer, bilumum böcek, köpek eti yer ve bende onlara boşan da semerini ye
derim.
Şimdi ıkea Türkiye'nin köftelerinde de at eti
çıktı. Üstelik fiyatlar da baya bi yerinde. Her nasılsa Ikea bu durumdan
habersizmiş. Onlar da buranın kurallarını hemen benimsemişler. Kim bilecek? Et alımını
biz mi yapıyoruz?
Bu at eti, dünyada ve Türkiye’de tarımsal
arazilerde hayvancılık yapılmamasından mı, köylerin boşalıp büyük şehirlere göç
etmesinden mi, yoksa ekonomik krizden mi kaynaklanıyor? Bilmiyorum.
Zeytin… barışı simgelediği gibi yağı ve
ondan elde edilen sabunu temizliği ve medeniyet. Ama nedense bizde şöyle gıcık
bir türkü var. "Zeytinyağlı yiyemem aman basma da fistan giyemem aman". Ne yiceksin
a salak bencil, kuzu eti mi, at eti mi? Çok önemli bir canlı türü olduğun için
topraktan çıkan hiç bir ürün seni doyuramayacak, kocaman buffoladan böceğe
kadar bütün hayvanlara gözünü mü dikeceksin!
Ya basma giyemezmiş. Ne peki? Ipek mi? Canlı
canlı kozaların kaynar sulara atılıp, kadınların kollarını dirseklerine kadar
kaynar kazanlara sokup elde ettikleri iplerle dokunmuş ipeklere mi layıksın? Doğrusu
artık ipek ipliklerin nasıl üretildiğini bilmiyorum ama yine de ipek giymeyi
reddediyorum.
Haa bir de kürk var. Bir tane manto dikilmek için, bilmem kaç tane
çinçiladan oluşan 30.000 dolarlık kürke layıksın! Çok soğuk bir iklimde
yaşıyoruz, ancak kürk ısıtır seni değil mi? Pardon, anladık çok zenginsin, baya
hırs yaptın, para yapmışsın ve sonunda bu para seni vahşileştirmiş. Kumaş falan
paklamıyor artık, tırnaklarını çıkarıp yüz hayvanların derilerini, dişlerinden
etler sarksın. Herkesten çok farklı ve güzel oluyorsun.
Ya ben kürk giyen kadınları et yediğim
zamanlar da anlamıyordum kürk sevgisini düşkünlüğünü. O hayvanın içini
boşaltıp, içine sen giriyorsun.
Pi’nin yaşamı filminde gemideki kazadan
kurtulan her bir karakter, senaryo gereği bir hayvanla sembolize edilmişti. Kimi
zebra, sırtlan, goril, kaplan…
Şu anda da öyle. Insanlar gerçekten
karakterlerine gore bir hayvana benziyor.
Beslenmeyi, ete düşkünlüğü belli bir
noktaya kadar anlayabiliyorum ama bu kürk, yılan, timsah derisi mevzularını hiç
anlamıyorum. Iyi ki.
Mağara devri insanı mecburen
avlanıyordu. Tekstil üretimi olmadığından, avladığı hayvanın kürkünden elbise
yapıyordu.
Ya şimdi?
Aradan bu kadar uzun zaman geçti, icadlar
yapıldı, sanayi üretimi gerçekleşti.
Şimdi bu yüzyıl ne kadar kafa karışıklığı
ile dolu. Kürk giyenler ellerinde apple bilmem kaç, medenice yavşaya yavşaya
dolaşıyorlar!