27 Şubat 2013 Çarşamba

At eti,kürk ve elma



Belli bir yaştan sonra insanlar et yemesin. Bunu, etin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkinin bana verdiği yetkiye dayanarak yazıyorum.
Et insanlarda ancak çocuk yaştayken yararlı ve yenmesi gerekiyor. Ondan sonrası gelsin kalp damar, kanser ve bilumum hastalıklar.
Eğer evinizde gerçekten severek bir hayvan (arkadaşla yaşıyorsanız) hayvanları tabağınızdan o kadar uzaklaştırıyorsunuz ki. Hele bir tavuğu bütün olarak elinize almak ne kadar zorlaşıyor bir bilseniz.
Ben bu uzaklıktan kendi adıma çok memnunum.
Onların tarımsal alanlarda değil de, sanayi ürünü gibi fabrikalarda beslenip büyütülmesi ve kesim süreçlerini düşündüğümde, kalbim kıyma makinasına atılıyor resmen.
Şimdi bütün Avrupa’yı at eti skandalı sarmış vaziyette. Nestle, Burger Kıng... Geçen hafta Almanya’da bir yetkili zarzavat, at etinin besleyici değerinin çok yüksek olduğunu, bu etlerin yakılmamasını, fakir halka yedirilmesini söyledi. Kibir hastalığına tutulmuş zavallı.
Fakat ilginç olan şu ki, restoranlarda at eti çok rağbet görüyormuş. Oysa at eti sadece Orta Asya ülkelerinde yasal olarak satışta. Bu da çok ilginç. İnsanlar gerçekten de alışkanlıkla sürdürüyor yaşamlarını. Korkum at etinin, bütün dünya tarafından benimsenip, süreklilik haline gelmesi.
Türkiye’de biliyoruz ki, her zaman at, eşek ve hatta kedi eti yediriliyor. Bunu anlamak çok zor değil. Bir büfede döner dürümü 3.5 tl ye görüyorsanız, bunun ne eti olduğu hakkında fazla kafa yormanıza gerek yok. Bununla birlikte pahalı restoranlarda da yemek de mümkün. Onların saf dana eti olduğunu söylemek ne mümkün. Tabii bunu biz bu yöntemi kendimiz uyguluyoruz.
Bunu uygulaması gereken belediyeler, parklara, orta refüjlere menekşe ekmekten bitap düştüğü için bu tür kontrolleri gereği gibi yapmıyor.
Şimdi aklıma gelen bir konu da şu kuzu etine düşkünlük manyaklığı. Nasıl bir bokboğazlılık böyle. Valla insanın bu dünyanın en vahşi canlısı olduğuna kesinlikle kanaat getirdim. Sırf keyif için salyangoz yer, canlı canlı istakozları kaynar suya atıp, salyalarını akıta akıta yer, bilumum böcek, köpek eti yer ve bende onlara boşan da semerini ye derim.
Şimdi ıkea Türkiye'nin köftelerinde de at eti çıktı. Üstelik fiyatlar da baya bi yerinde. Her nasılsa Ikea bu durumdan habersizmiş. Onlar da buranın kurallarını hemen benimsemişler. Kim bilecek? Et alımını biz mi yapıyoruz?
Bu at eti, dünyada ve Türkiye’de tarımsal arazilerde hayvancılık yapılmamasından mı, köylerin boşalıp büyük şehirlere göç etmesinden mi, yoksa ekonomik krizden mi kaynaklanıyor? Bilmiyorum. 
Zeytin… barışı simgelediği gibi yağı ve ondan elde edilen sabunu temizliği ve medeniyet. Ama nedense bizde şöyle gıcık bir türkü var. "Zeytinyağlı yiyemem aman basma da fistan giyemem aman". Ne yiceksin a salak bencil, kuzu eti mi, at eti mi? Çok önemli bir canlı türü olduğun için topraktan çıkan hiç bir ürün seni doyuramayacak, kocaman buffoladan böceğe kadar bütün hayvanlara gözünü mü dikeceksin!
Ya basma giyemezmiş. Ne peki? Ipek mi? Canlı canlı kozaların kaynar sulara atılıp, kadınların kollarını dirseklerine kadar kaynar kazanlara sokup elde ettikleri iplerle dokunmuş ipeklere mi layıksın? Doğrusu artık ipek ipliklerin nasıl üretildiğini bilmiyorum ama yine de ipek giymeyi reddediyorum.
Haa bir de kürk var.  Bir tane manto dikilmek için, bilmem kaç tane çinçiladan oluşan 30.000 dolarlık kürke layıksın! Çok soğuk bir iklimde yaşıyoruz, ancak kürk ısıtır seni değil mi? Pardon, anladık çok zenginsin, baya hırs yaptın, para yapmışsın ve sonunda bu para seni vahşileştirmiş. Kumaş falan paklamıyor artık, tırnaklarını çıkarıp yüz hayvanların derilerini, dişlerinden etler sarksın. Herkesten çok farklı ve güzel oluyorsun.
Ya ben kürk giyen kadınları et yediğim zamanlar da anlamıyordum kürk sevgisini düşkünlüğünü. O hayvanın içini boşaltıp, içine sen giriyorsun.
Pi’nin yaşamı filminde gemideki kazadan kurtulan her bir karakter, senaryo gereği bir hayvanla sembolize edilmişti. Kimi zebra, sırtlan, goril, kaplan…
Şu anda da öyle. Insanlar gerçekten karakterlerine gore bir hayvana benziyor.
Beslenmeyi, ete düşkünlüğü belli bir noktaya kadar anlayabiliyorum ama bu kürk, yılan, timsah derisi mevzularını hiç anlamıyorum. Iyi ki.
Mağara devri insanı mecburen avlanıyordu. Tekstil üretimi olmadığından, avladığı hayvanın kürkünden elbise yapıyordu.
Ya şimdi?
Aradan bu kadar uzun zaman geçti, icadlar yapıldı, sanayi üretimi gerçekleşti.
Şimdi bu yüzyıl ne kadar kafa karışıklığı ile dolu. Kürk giyenler ellerinde apple bilmem kaç, medenice yavşaya yavşaya dolaşıyorlar!

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...