İnsan canı sıkılınca yolculuk
yapmalı.
Şimdi size iç yolculuk yapın, enerji
alın verin demeyeceğim. Ben o enerji mevzularını sevmem ama
olaylar karşısında dirayetimi, metanetimi korumaya çalışırım.
Herkes de kendince bir şeyler yapar sanırım. Kimseye akıl verme
gibi bir ukalalığım bulunmaz.
Geçtiğimiz günlerde tesadüfen bir
şey fark ettim: Bir minibüse binin ve sizin semtinize göre ennnn
uzak semte gidin.
Aman Allahım, ne bilmediğimiz, ne
görmediğimiz yerler varmış da haberimiz yokmuş.
Bi de başını cama yasla. İnenlere
binenlere bakk. Aynı meraklı kediler gibi!
Evlere bahçelere bakarak, yaşam
tarzlarını oku.
En yağ gibi akıp giden asfalttan, en
engebeli, insanı daldığı alemlerden uyandıran çukurlarla
uyanmak.
Tıpkı hayat gibi…
Her şey mükemmel giderken, bir
çukurla sarsılmak.
Sonra tekrar çakır çukur yollarda
devam ederken, hiç bitmeyecek dediğin engebeli yolun aniden farkına
varmadan bitip tekrar düze kavuşma…
Bundan sonra bunu yapacağım. Canım
sıkılınca şehiriçi yolculuklara çıkıp, ennnn bilmediğim en
gitmediğimmm yerlere gideceğim.
Eee vakit bol. 21 aralık tarihini de
atlattık. Yılın en kısa günü. Bardağa hep boş tarafından
bakmamak gerek değil mi?
Biraz da, biraz da değil hep dolu
tarafından bakmalı. Artık günler uzamaya başlıyor.
Yoksa hayat ne kadar çekilmez olur.
Bu günler geçecek.
Güzel günler önümüzde. Belki de
siz bu yazıyı okurken olmaz dediğiniz bir şey olacak.
Ama bunun için oturup beklemeyeceğiz.
Gayret, efor sarf etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Bazen o kadar
gayret de sarf ederiz ki, olmuyor, ne yaparsan yap olmuyor bazen
deriz şarkıcı Teoman gibi.
Ama ben olacağına inanıyorum.Neden olmasın?
Bir de olayın şu yönü var, oturup
beklediğin takdirde hastalık hastası insanlar gibi kendini
dinlemekten, “ah durumum çok kötü” deyip kendine acımaktan
kendini daha da aşağılara çekiyorsun.
Oysa ki istediğin ya da mücadele
ettiğin durumdan kurtulmak için; mücadele ederken o anı
hissetmiyorsun, aynı sıcak bir yara gibi!
Ancak o kara kötü günleri
atlattıktan sonra, geriye dönüp baktığında “vay be neler
atlatmışım, ben de peygamber sabrı varmış” diye kendini
tebrik bile ediyorsun.
Yolculuk…
Kesinlikle iyi geliyor, kendini
dışarıdan seyretme imkânı sağlıyor.
Sadece çevreyi değil, izlediğin çevrede kendini görüyorsun.
Bazen insan kendine o kadar yakın
durur ki, o yakınlıktan hiç bir şey göremez.
Her şeye rağmen çabalamak…
Yaşamın özü de bu değil mi? Yoksa
hayat ne kadar manasız ve boş olurdu…
İnsanoğlunun kendi yarattığı takvimle böldüğümüz zamana çok da anlam katmasam da yeni yılın hepimiz için umutların, isteklerimizin gerçekleştiği, kötü insanlardan kurtulduğumuz ve insanlaşma sürecinin daha fazla olduğu bir yıl diliyorum.
Not: Bi de yılbaşı diye hindi tavuk yemeyin yahu ölür müsünüz? Kanun mu var hindileri tavukları katledin diye. Biliyoruz başka zaman da yeniyor ama yeni yılda tavan yapıyor. :(