Aşağıdaki Adorno'dan (italik yazı) paragrafı bi zamanlar bi yerlerden (ç)alıntılayıp, yeni yıl zamanı sevgili müstakil blogumda yayınlarım diye düşünmüştüm.
Adorno hediye verme üzerine düşünüp, hediyelik eşya dükkanlarının saçmalığından dem vuruyor. Hediyelik eşya dükkanları yetmezmiş gibi, bi de fuarı var. Vıcık vıcık kalabalık, çok acayip, en gereksiz tasarımlar hiç bir işe yaramayan bişiler var. Geçen sene gittim, bu sene de gidicem. Çelişkiye buyrun :)
Hediye almayı sevmiyorum hele böylesi özel günlerde. Pardon genel günlerde. Genel günlere çok gıcık oluyorum. Hadi hediye al, tamam tamam, ikiletmem lafını reklamcı, rap rap rap gidip vıcık fuardan alırım. Neden gidiyorum fuara biliyor musunuz? Antep biberi, salçası, Uşak tarhanası almaya. Bunları burada gerçeğini hiç bir yerde bulamıyorum. Geçen sene bi Antep biberi aldık müthiş bişeydi. Bizim mutfağa bizden hediye:)
Bugünler nasıl geçiyor. Şöyle: Fırtınalar koparsa kopsunnnn, sürüklesin ikiNiziiiiii, arzular mımbırtı zımbırtı falan filan.
Şu anda tv de bloomberg tv de zozyete hatunları resmi geçidi var. Heee çok güzel, mutlu, süslü püslüsünüz. Zemininiz çok kaygan dikkat edin düşmeyin e mi?
Vus'at Bey'in kitabını bitirdim dediğim gibi beğendim. Bi türlü Panaıt amca gitmiyor. Bu günler bu kadar sertken nasıl gitsin yahu?
Haksız mıyım a canım.
Bugün yazdan kalma bi usta işinin (çatı ile alakalı) kazık attığını başka bir usta vasıtasıyla öğrenmiş olduk. Müşerref olduk. Bu memleket başından kıçına kadar çürümüş kardeşim. Herkes birbirini kazıklamaya çalışıyor.
Offf yahu. İçkiye mi başlasam napsam? Kanyak üretimi bitmiş biliyor musunuz? Isınmak için alayım dedim de, üretilmiyor dedi eşşoğlular. Ay çok terbiyesizim di mi?
Bakalım yazı yazacak mıyım yıl sonuna kadar. İki gün kurs, bi gün sinema, bigün alışveriş, bigün bilmem ne zırt pırt geçiyor günler.
Ahhh Zeki Abi (demirkubuz) söyleşisine gittim. MUHTEŞEMDİ. Çok doyurucu harika bi söyleşiydi. Güya anlatacaktım di mi? Gümbürtüye gitti o da. Bu yazıda anlatmayacağım belli. Adamın en nefret ettiği şeyi söyleyim bari: Kapitalizm. Ama bi o kadar da ilgisini çekiyormuş. Yazmam lazım bu söyleşiyi.
Neyse ilk kez yapacağım şu alıntılama işini yapayım. İsterseniz Adorno ne demiş, hediye verme üzerine okuyun. Sanki bi faydası olacak kapitalizme karşı da. Girmişiz bu sisteme, çıkamıyoruz bi türlü. Çıkacağımız da yok. Neyse yahu buyrun işte:
Hediye verme adetini
unutuyoruz.Mübadele ilkesinin çiğnenişinde anlamsız ve
inanılması güç bir şey var; zaman zaman çocuklar bile kuşkuyla
bakıyor hediye verene, sanki hediye onlara sadece fırça ya da
sabun satmak için başvurulan bir hileymiş gibi.Bunun yerine hayır
derneklerimiz var artık, resmi lütufkarlıklarımız ve toplumun
görünürdeki yaralarını gözlerden saklamak için yaptığımız
planlı çalışmalarımız var. Bu türden örgütlü çalışmalarda
insanca dürtülere gerek yoktur; ve zaten bağışta her zaman
aşağılayıcı bir şey vardır: Dağıtılır, hakça
bölüştürülür, kısaca onu alanı bir nesne durumuna düşürür.
Kişisel hediyenin bile, öngörülmüş
bütçeye titizlikle bağlı kalarak, karşıdaki insanı iyice
tartarak ve mümkün olan en az çabayı harcayarak gerçekleştiren
bir toplumsal işlev durumuna düştüğü, akılcı bir
nezaketsizliğe dönüştüğü söylenebilir.(*) Vermenin asıl
sevinci, alanın da sevincini hayal edebilmekten geliyordu. Seçmek,
zaman ayırmak, zahmete katlanmak, ötekini bir özne olarak görmek
demektir bu: Savrukluğun ve gelişigüzelliğin tam tersi. İşte
bunu kimse yapamıyor gibi şimdi. Olsa olsa, kendilerinin de
sevebileceği şeyleri veriyorlar, ama tabii birkaç derece daha
kötüsünü. Vermenin yozlaşması, o iç karartıcı icattan,
"hediyelik eşya" diye üretilen şeylerden de
anlaşılabiliyor; kişinin ne vereceğini bilmediği çünkü
aslında bir şey vermek istemediği varsayımına denk geliyor bu
yeni icat. Verilen hediyeyi değiştirme hakkınınsa şundan başka
anlamı yok: " Al bunu, sana ait, ne istersen yap onunla, eğer
hoşuna gitmediyse geri verip yerine başka bir şey al, benim için
hiç fark etmez." Üstelik normal hediyeler vermenin yol açtığı
sıkıntılı mahcubiyetle karşılaştırıldığında,satılabilirlik
ilkesinin bu mutlaklaştırılması bile daha insanca seçeneği
temsil ediyor, çünkü hiç değilse alıcının kendi kendine bir
hediye almasına imkan veriyor- böyle bir şey hediyenin doğasına
aykırı olsa bile...
Çünkü bugün bile hayalgücümüzü
biraz çalıştırmakla müthiş sevindire-me-yeceğimiz hiç kimse
yoktur.
Vermeyen insanın en vazgeçilmez
yetileri dumura uğrar; çünkü katışıksız içselliğin tecrit
hücresinde değil, ancak dışarda, nesnelerle bir temas içinde
gelişebilir bu yetiler. Vermeyen insanların yaptıkları her şeyden
bir soğukluk yayılır. Bütün şefkatli, iyi ilişkiler, hatta
belki de organik doğanın bir parçası olan barışma bile, bir
hediyedir. Fazla mantıklı düşündüğü için bu yeteneğini
yitiren kişi, kendini de şeyleştirir ve donar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder