Balıkçı
Varbet'i nasıl bilirsiniz? Adam ölmüş gibi sordum ama öyle
sorduğuma bakmayın siz. Aslında kırk yıllık hikaye. Ama adı
üstünde hikaye. Gel gör ki, Sait Faik yazdıysa tabii ki yaşamıştır Varbet,
yaşamaz mı? Hoş hâlâ da yaşıyor ya.
Topal
martısı vardı hani. Hah işte o, hatırladınız değil mi? Sait
Faik denince Topal Martı hikayesi hatırlanmaz mı hiç? Suskun
balıkçı Varbet. Sait Faik'e denizde korktuğu belki de panik atak
geçirdiği için, posta koyan balıkçı. Topal martıyla dostluk
kuran, konuşan, öldüğünde siyah kurdela takan, ağlayan, insan
Varbet.
Bakın
yazı için Topal Martı hikayesini yeniden açtım, açtım da şu
paragrafı şuraya bi yazayım dedim.
Balık sükûndan hoşlanır. Kendisi gibi ağzı var dili yok insandan haz eder.
Benim yine başım dönüyor. Bir daha mı balığa çıkmak? Bu ne kocaman, sağır, derin ses, denizin sesi. İnsan bu küçük sandalın içinde ne ufak. Ah kara. Orada sesler, insanlar, gürültü var. Ağaçlar var. Rüzgârlar var. Ayağının altında kaskatı topraktan açıklara bakmak tatlı şey. Ama bu kocaman bir ağzın nefes alışına benzeyen sağır sesleri denizin ortasında, bir sandalın içinde, bir topal martı yan gözle sizi dikizlerken dinlemek insana bir korku, bir ürperme veriyor. Ah bir dönsek! Karaya bir ayağımı bassam kurbanlar keseceğim. Kurban mı? Kurban ne korkunç, ne barbar şey Allahım! Nasıl da hayvanları çoluk çocuğun, kadınların, kızların önünde boğazlarlar. Ne iptidai âdet!
Balık sükûndan hoşlanır. Kendisi gibi ağzı var dili yok insandan haz eder.
Benim yine başım dönüyor. Bir daha mı balığa çıkmak? Bu ne kocaman, sağır, derin ses, denizin sesi. İnsan bu küçük sandalın içinde ne ufak. Ah kara. Orada sesler, insanlar, gürültü var. Ağaçlar var. Rüzgârlar var. Ayağının altında kaskatı topraktan açıklara bakmak tatlı şey. Ama bu kocaman bir ağzın nefes alışına benzeyen sağır sesleri denizin ortasında, bir sandalın içinde, bir topal martı yan gözle sizi dikizlerken dinlemek insana bir korku, bir ürperme veriyor. Ah bir dönsek! Karaya bir ayağımı bassam kurbanlar keseceğim. Kurban mı? Kurban ne korkunç, ne barbar şey Allahım! Nasıl da hayvanları çoluk çocuğun, kadınların, kızların önünde boğazlarlar. Ne iptidai âdet!
Nereden
geldi aklıma bu Topal Martı durup dururken. Durduk yerde olur mu
hiç? Aslında ben içinde başka bi kuş olan yazı yazmayı
düşünüyordum. İnsanların bi kağıdı sevimli kılmak için
allayıp pullayıp kondurduğu kuş. Neyse yazarım, belki yarın,
belki yarından da yakın... (Milli Piyango) Milli Kumar için kuşu
avlamışlar, sevimli kılmak için reklam yapıyorlar, kuş
vasıtasıyla... insankuşları avlıyorlar!
Dün
gece oturmuş haberleri izliyorum. Rize'de balığa çıkan bi tekne,
baya yüklü dönmüş seferden. Yirmi ton hamsi. Hamsi falan iyi de,
motor bozulmuş, sanırım ağlar motora takılmış ve sonucunda yan
yatmış. Bütün tutulan hamsiler, tekrardan denizde.
Balıkçıların
aramadığı yer kalmamış ekmek teknelerini kurtarmak için. Burası
Türkiye, beklemek bizim işimiz abiler. Yardım bir sene sonra
gelir.
Nasıl
sinirler gerilmiş, tutulan hamsilerin gittiğine mi yanarsın,
teknenin yan yatmış olmasına mı, yoksa yorgun argın uykusuz
gelmeyen yardım ekiplerini beklemeye mi?
Martılar
gelmiş ama, hava soğuk, sonuçta herkes ekmek derdinde.
Balıkçılar
bi görmüş ki bi martı kanat çırpıp duruyor denizin üstünde.
Onun da kanatları misinaya takılmış.
Mübarek
misina da İskender'in düğümü gibi düğümlemiş herkesin kolunu
kanadını o gece.
Sonra
o sinir bozukluğu içinde olan balıkçılardan biri, hava soğuk
falan diye aldırmadan, girmiş denize beline kadar, martıyı
kurtarıyor.
İnsansın
sen balıkçı, insan.
Bi
de ne diyor biliyor musunuz “ ne olacak ki, onun da canı var, o da
yaşasın.” Dedim ki bu martılarla balıkçıların arkadaşlığı,
arkadaşlıktan geçmiş dostluğa varmış. Ee ortak kaderleri
deniz. Denizin halini onlardan başka kim bilir ki? Fırtınası,
yağmuru, karında... birbirlerine yarenlik ediyorlar.
Sait
Faik boşuna adada yaşamamış, boşuna kendisine balıkçıları
arkadaş etmemiş. Hakikatlı insanlarmış.
Var
mı Allah aşkına böyle insanlar hâlâ dedim. Var, arkadaş var.
O
zaman umudumuz da var insandan yana.
Ya
kamu kurumundan yana?
Onu
karıştırmasaydım keşke şimdi!
Neyse
oldu bi kere!
Kış / 2013