27 Haziran 2014 Cuma

Gelişimin evrimi; Ayı oynatıcılığından Yunus Parklarına


Yukarıdaki fotoğrafa bakınca insan nerdeeennn nereye demeden edemiyor. Ne kadar gelişmişiz değil mi? Hayvanlara işkence sistemi epey sistematik olmuş. Kırk metrekareye kapatılan yunuslar olimpik havuzlarda insanları eğlendirsin diye, işkence edilerek eğitiliyor. Olsun ama izleyenler eğlendikleri için epey mutlu. Bir hayvan onları eğlendiriyor. İşkence mi " aaaa baksana hayvana canım ne işkence izi ne bişey." Oysa ayı oynatıcısı ne kadar ilkel. Yunuslarsa aman Allahım, çok önemli eğitim almış heriflerce eğitiliyor.
Lütfen lütfen yunus parklarına gidin! Yukarıdaki resimden çok daha gelişmişini izleyeceğinize emin olabilirsiniz!




19 Haziran 2014 Perşembe

Viki'den


Bugün Viki'nin her gün değiştirdiğim suyu ziyan olmasın diye, suyu balkondaki saksıya boşalttım. Neden suyu ziyan edeyim? Bundan sonra böyle yapmaya da karar verdim. Hani, kışın balkona çıkmak külfet geliyor yeterince yağmur yağıyor, bi de üstüne bazen tembellik binince işte suyu lavaboya dökmenin bahanesi çok oluyor.
Farkında değildim ki, Viki sehpanın altına yatmış, sıcağın altında gevşeyip gitmiş. Meğerse seyrek olarak içtiği su kabını görmüş haspam. -Asıl su içtiği sehpanın üzerindeki geniş cam kap.- Görmüş de su hakkı en değerli hak, diyerek içeri girerken direkt ayaklarıma saldırdı ve ısırmaya başladı. Evet bazen böyle sinirleniyor, gözleri kararıyor. Göz kararması deyimi Vikigillerden geliyor olmalı. Zor da olsa sakinleştirdim, ne diller döktüm hanfendiye.  Bi de tasın dibinde kalmış suyu içmeye kalkmaz mı?
Viki'ciğim hakkını koruyabiliyor ama ne yazık ki, sokaktaki hayvanlar için bu geçerli değil. Ölüm yasası imzalandı geçti. 
Yaşamın kendisine hak olduğunu düşünenler ölüm yasasına imzalarını çaktılar. 
Hangilerine yanayım bilemiyorum? Sokaktaki hayvanların her biri ayrı bir dert. Açlıktan kaburgaları çıkmış, tüyleri dökülmüş uyuz olmuş, yaralı, aç, yağmurda çamurda, sıcakta yatıp uyuyacak yerleri bile olmayan hayvanlar.
Eskiden oldukça saftım. Hayatı, insanları tam olarak tanımıyordum. Sanıyordum ki, eve alınmış her hayvan sevgi ve karnı doyarak yaşamını devam ettirecek. 
Oysa şimdi çoğu kez balkonlarda acı acı havlayan köpekleri gördükçe ve bir şey yapamadıkça içim sızım sızım sızlıyor. Sızlamaktan ve hayvana o eziyete yapan şerefsize küfür sallamaktan başka bir şey yapamıyorum.
Hayatı ve insanları tanımazdan önce sirklerin çocukların eğlencesi için yaratıldığını düşünür olmaz olsun böyle iğrenç anlayışı derdim. Sonra Hayvanat Bahçeleri. Bunlar da mı çocuklara hayvanları tanıtmak içindi? Her şeyi görerek mi tanıyorduk? Nerde kitaplar? 
Sonra sonra anladım ki, dahili olduğum adına İnsan denilen canlı türü, Dünya gezegenindeki en anlaşılmaz ve en kompleks yaratığın teki. İyilikle kötülük sarmal olmuş. Kötülüğün yanında iyiliğin esamesi okunmuyor. İnsan Dünya gezegeninde en güçlü ve en alt edilemez canlı türünün kendisinin olduğunu düşünüyor.
İşte o yüzden, Hayvanat Bahçelerine hayvanları hapis ederek onları alt ettiğini düşünüyor. En vahşi, en avlanamaz hayvanı Hayvanat Bahçesine sokarak daracık bir kafesin içinde yaşamasına keyifle bakıyor. Hah be, ne ulaşılmaz ne üstün ve ne kompleksli canlı türüyüm ben diyor.
Ya sirkler? Aslan, kaplan, fil, yılan gibi hayvanları maymun ediyor.
Ya diğer insanlara Hayvanat Bahçelerinde ve sirklerde bir gözdağı yok mu? Sen ne kadar akıllı güçlü olursan ol, seni böyle avlayıp hapislere tıkarlar. O kadar çok ulaşılmaz akıllı, güçlü olmanla böbürlenme karşında benim gibi kompleksli bir zavallı var, sakın benden, üç günlük dünya hayatını sana dar eder, cümle aleme maymun ederim.
Ne yazık ki bilmezler o hayvanları oralara tıkan zihin yapısı rezil ve onursuz. 
Sadece ve sadece kendi zavallıklıklarını ve güçsüzlüklerini o hayvanlar üzerinden sergileyerek kendilerinin ne derece onursuz olduklarını ve sınırları olmadığını dünya aleme gösterirler.   

18 Haziran 2014 Çarşamba

Afacan Dennis'in gerçek yaşamı

Ne kadar da mutlu görünüyorlar değil mi? Bizim bildiğimiz adıyla Afacan Dennis ve babası. Babası yaramaz oğlunu gözlemlemiş ve yaramazlıklarından çizgi romanlar türetmiş. Para ve şöhret saysesinde bir insanın ömrü için ifade edilen sonsuza kadar mutlu yaşamışlar. 
Hayır hayır, para, şöhret, aile bağları.. Hiç biri mutlu olmaya yetmiyor, yetmediği gibi belki sonsuz mutsuzluğun kaynağı olabiliyor.
Bütün bunları bir yeraltı romanı olan Hakan Günday imzalı Piç romanında ancak Afacan Dennis'in gerçek hayat öyküsüyle karşılaşabilirdim.
Afacan Dennis'in kanlı canlı bir çocuğun öyküsü ya da ondan ilham alınarak üretildiğini düşünmüş olabilirsiniz ama birazdan aşağıda okuyacaklarınızı kimbilir kaç kişi tahmin eder bilmiyorum.
1920 doğumlu bir adam. Amerikalı. 40'ların başında Alice adında bir kadınla evlenir. 44'te bir çocukları olur. Kısa adı Hank olan Henry King, bir çizerdir. Çok yetenekli bir çizgiromancı. Ama iki büyük sorunu vardır: uyuşturucu bağımlısı bir karısı ve hiperaktif çocuğu. 
Bir gün, aile Hank'in atölyesindedir. bir saniye bile sabit durmayan çocuğa tokat atan Alice, dönüp Hank'e şöyle der: "Senin oğlun tam bir tehdit!"Hank bir hafta aradan sonra beş buçuk yaşındaki çocuğun sonsuz yaramazlığı üzerine kurulu bir çizgiroman senaryosu yaratır. Kahramanın adı çocuğunkiyle aynıdır. "Dennis The Menace." Yani bizde bilindiği adıyla "Afacan Dennis" yani "Tehdit Dennis". Hank, çocuğun yaptığı bütün yaramızlıkları, kesinlikle müdahale etmeden izler ve kaydeder. Daha sonra hepsini çizgi romana aktarır. 1951 de Dennis The Menace adındaki çizgiroman ortaya çıkar ve bir gazetede yayımlanır.
59 yılında Alice Ketcham -ki çizgiromandaki Dennis'in annesinin adı da Alice'tir- "over dose'tan" ölür. Hank çocuğunu yatılı bir okula terk eder ve Cenevre'ye taşınır. Dennis'e sadece para yollar ve onunla hiç görüşmez. Oysa oğlu, çizgiromandaki adıyla "Dennis Mitchell" olarak her zaman karşısındadır. Çünkü bu arada çizgifilmleri yapılmaya, çizgiroman albümleri dünya çapında tanınmaya, Amerikan dizileri çekilmeye başlanmıştır.
Dennis Ketcham girdiği bütün okullardan atılır ve Vietnam Savaşı'na katılır. Gerçek bir serseri olan Dennis Ketcham savaştan döner ve sefalet içinde yok olur.
1977 de babası Monterey'e, Amerika'ya döner. Dennis'in annesi dışında iki kadınla evlenmiş olan Hank, ölmeden önce sorulduğunda şöyle der. "Oğlum mu? Bilmem. Galiba Doğu'da bir yerlerde..."
Dennis The Menaece adındaki çizgi romanın albümleri dünya üzerinde elli milyondan fazla satmıştır ve Hank dolar milyoneri olmuştur. Kendi yaramaz çocuğu sayesinde. Yaramazlığına dayanamadığı için terk ettiği çocuğu sayesinde. 
İşte zamanında Walt Disnye için bile çalışmış olan Henry King Ketcham denilen bu adam sayılı orospu çocuklarından biridir ve bütün bunları çok az insan bilir."
Ve bütün bunları vikipedi yazmıyor.
Hakan Günday'ın romanın konusu olan dört arkadaşın öyküsü de, piçliği ailelerinden kaynaklanıyor.
Not: Hakan Günday Piç romanı alıntısıdır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...