28 Ekim 2012 Pazar

Yatık Emine



Geçen gece TRT 2 de Refik Halid Karay’ın romanını yazdığı, “Necla Nazır’ın” başrolde olduğu “Yatık Emine” isimli filmi izledim. Necla Nazır’ın en güzel olduğu ve en güzel oynadığı bir filmdi. İnanın kimi sahnelerde gözyaşlarıma engel olamadım. Aşk filmi değildi. Toplumsal bir filmdi. İnsanların kendi mevcut düzenlerini koruyabilmek için, asıl suçluyu değil, suçsuzun üzerine nasıl çöktüğünü ve onu yok etmek için çabaladığı ve tüm kasabanın toplu olarak nasıl bir katile dönüştüğünün filmiydi.

Filmde Necla Nazır Ankara’da fahişelik yaparak hayatını kazanan bir kadındır. Fakat Ankara’da onun uğruna kavgalar çıkınca, vilayet tarafından ilçeye sürülür. Aslında fahişe olma süreci de ilginçtir. Kendisini çok beğenen bir adam tarafından kaçırılır. Adam bir süre Emine ile beraber olduktan sonra “Emine’nin” deyişi ile hevesi geçer ve bırakır. Artık Emine ne baba evine dönebilir ne de yapabileceği bir iş vardır. Emine kader kurbanı masum bir kadındır.

Kasabada, önce bir hapishaneye yerleştirilse de, kimseye zararı olmadığı halde kadınların hışmına uğrar ve oradan hastaneye yerleştirilir. Burada hastane görevlisi Server ona çok yardımcı olur. Aslında aşık da olmuştur. Onu fahişe diye aşağılamaz, onun rızası olmadan hiçbir şey yapmaya kalkmaz. Emine’den hoşlanan biri daha vardır. Teğmen Sabri; fakat teğmen işinde acemi, sorumsuz ve biraz da acımasızdır.

Emine’yi hastaneden çıkartırlar ve bir ailenin yanına yerleştirirler. Ailenin günlük işlerine yardımcı olur. İşinden başka hiçbir şeyle ilgilenmemektedir. Evin hanımı da Emine’ye çok iyi davranmaktadır. Evin erkeğinin de başlarda Emine’ye kötü bir niyeti yokken, çevresindeki arkadaşları tarafından yavaş yavaş aklına girilir. Bir gün Emine’yle zorla birlikte olmaya çalışır, evlerinin bahçesinde. Evlerine gelen komşu kadınlarla bahçeye koşan evin hanımı kocasına döveceği yerde, Emine suçluymuş gibi Emine’ye saldırırlar ve döverler.

İşte asıl zorluk bu saatten sonra başlar Emine için. Bütün kasaba tarafından dışlanır. Teğmen Sabri’ye gittiğinde, ona ev tutuğunu kirasını ödeyeceğini ve günde bir ekmek hakkını fırından almasını söyler.
Ev dediği kümesten beter bir yerdir. Kadına, Server bir gün gelir ve onun bu halde burada kalamayacağını anlayınca ona eşya, yatak yorgan, mutfak eşyaları getirir. Artık o akşamdan sonra her gün yemek taşır. Fakat bu durumda belli bir süre devam edecektir. Kasabada herkes bu durum hakkında dedikodu yapmaya başlar. Emine’ye asıl gözünü dikmiş bir adam Server’le kavga eder ve onun bu kasabadan gitmesine neden olur. Server’de bir sürgündür artık. Sonunda Emine herkesten iş de istese yardım da istese toplum tarafından dışlanır ve açlığa mahkum edilir. En sonunda kadın açlıktan ölür.

Yazın da “Monica Belluci’nin” oynadığı “Melena “ isimli filmi izlemiştim. Bu filmse ikinci dünya yıllarında kocası askerde olan ve kasabada yalnız kalan, hayatını terzilik yapmaya çalışarak kazanmaya çalışan bir kadın. Fakat bu kadın herkesin bildiği üzere çok çokkk güzel bir kadın. Bütün kasabanın erkekleri ona hayran ve bütün kasabanın kadınları da ona düşman.. Fakat Melena bu kadar hayran erkek arasından hiçbirine yüz vermiyor ve erkeklerinde kısa zamanda düşmanlığını kazanıyor. Ona da iş istediği halde kimse iş vermiyor ve açlığa mahkum ediyor. Hatta kadını öldüresiye, yerlerde sürüyerek dövüyorlar.

İki farklı coğrafya, iki farklı din, iki farklı toplum iki farklı kadın fakat insan psikolojisi aynı olduğu sürece iki aynı son.

İki kadını da toplum dışlıyor. İki toplumda da güzel ve yalnız kadın “aile” için tehdit olarak algılanıyor. Kadınlar aslında kocalarının bu güzel kadınlara bayıldığını bilseler de, bu kadınlar suçluymuş gibi davranıp, mevcut düzenlerini korumak, rahatlarını bozmak istemiyorlar. Ve iki kadının da çokkk güzelliği kadınları rahatsız ediyor. Bütün bunlar birleşince katli mucip oluyor.

İşte dünyanın iki ayrı yerinden, iki ayrı kadının aynı hikâyesi. Eminim ki bunun değişik versiyonları günümüzde de halen sürmektedir. İnsanlar yaşadıkça…

Not: Dün gazetede gördüğüm bir haber şöyle: Bir adam(mı?) ineğe tecavüz ediyor ve töre gereği inek öldürülüyor…

2008

4 yorum:

~♡ηυяѕαℓкιмι™ dedi ki...

Toplumun acı gerçekleri.
Düşeni kaldırmak yerine iyice yerin dibine sokuyorlar.
Ne yazık ki bu hadiseler sadece filmlerde kalmıyor.

Bu arada o adamı ibreti alem olsun diye malum yerinden kesip köpeklere atacaksın olay bitecek.

Nerde Trak Orda Bırak dedi ki...

Ahh, hem de nasıl, içimden geçeneleri söylemişsin. Toplum kendi çıkarına dokunulunca insanlar nasıl da acımasız olabiliyor. Güçlünün yanında olmanın verdiği güvenlik duygusu, sadistlik. İnsanın psikolojisi çok karmaşık..

Adsız dedi ki...

hüzünün adı var mı ki doğuda batına. Acının, çilenin var mı?
İnsan canavarının ne milleti,ne dini nede memleketi,çoğrafyası var ... İnsan her yerde insan..Sevgilerimle...
Metin Topçu

Nerde Trak Orda Bırak dedi ki...

İnsan psikolojisi coğrafya falan tanımıyor, kendi kanunlarını uyguluyor maalesef Metin Bey.. Teşekkür ederim yorumunuza. Selam, sevgilerimle...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...