Uzun yıllar
önce bir kadın, gece bütün pislikleri örter gibi laf ettiğinde, kısmen ona hak
vermiştim. Geceydi, karanlıktı, kötülükler örtülürdü, falandı filandı. Sanki söylediği
masaldı. Hı hı hılanmıştı tarafımdan.
Bugün bunun
kof bir söylemden, görüneni söylemekten ibaret olduğunu anlıyorum. Belki de çok
uzun zamandan beri anlamıştım da, kadın hafifti, söylemi bir kulağımdan girip
öbüründen çıkmıştı. Ama yine de aklımda kalmış nedense.
Bu arada saatleri ayarlama enstitüsü, saatleri
ayarladığından beri günler kısaldı, geceler uzadı bu yazıyı okuyan sevgili ve
saygılı insanlar.
Bu sıralar
ve -bundan sonraki geniş zamanlarda- haftanın
iki günü akşam 6 da evden çıkıp kursa gidiyorum. Geçen yağmur yağmış,
sanırsınız ki, yukardaki fotodaki gibi, gökkuşağı yere paraşütle iniş yapmış
ayaklarımızın altına serilmiş. Hayır efenim hayır, o kadar kolay değil
gökkuşağının ayaklarımızın altına serilmesi. Biz kimiz ki? İnsan! Lütfen
insanlığa bu kadar lüzumsuz şeyler yüklemeyin. Oğuz Atay mı demişti, tabii o
demişti: insanlık öldüğünden gazeteye ilan vermişti. Hani hep derler ya,
insanlık ölmüş diye. Yoksa bu insanlık denen şey ölü mü doğmuştu? İnsanlığı
öldüren kemirgen duygular olan, hırs, kıskançlık, nefret, kibir miydi? Daha da
fazladır insanlığı öldüren sebepler. İnsana çok şeyler yüklemeyin. Yüklerseniz
altında kalır ezilir. İnsan işte canım efendim. Hepimiz Osmanlı Bankasıyız
biliriz birbirimizi.
En çok
bahsedilen şeyler, en olmayan şeylerdir değil mi? Benim en çok bahsettiğim şey
özgürlüktür. Çünkü yok kardeşim, yok. Olsa ne diye bahsedip durayım. Olmayan
şey karaborsaya düşer. Özgürlük yok yok diyorduk, şimdi suskunluk çöktü
üzerimize. Bıkkınlık veren işler. Size de bıkkınlık gelmedi mi daha? Off bize
nasıl geldi, nasıl geldi. Davetsiz misafir gibi çöreklendi yahu? Ayakkabısına
tuz mu, döksek ne yapsak? Ayakkabı sandık gibi olsa, tuzlar sandığa yaprak
yaprak düşse NO kardeşim NO, buraya kadar hadi ikile, vitesi boşa attın, bindin
bi alamete gidiyon kıyamete, biz bu arabadan incez desek. Hııı ne dersiniz
cancağızlarım.
Bıkkınım
bıkkın.
NO NO dedim
de neden dedim. Yazıyorum da biraz da kişisel tarihime arşiv olsun diye. Geçen
hafta No filmine gitti. Yer Şili. Darbeler ülkesi. Darbe sonrası geçen
yıllardan sonra uluslararası baskılara dayanamayan diktatör sonunda referendum yapmak
zorunda kalır. Fakat düzmece referendum olacaktır. Her gece 15 dakika
referanduma evet ve hayır kampanyası gösterilecektir. No kampanyasını yapan
adamımız reklamcıdır. –laf aramızda reklamcının kampanya yapması ve kampanya
içeriğini epey hafif buldum.- Olsun, bizimkiler her türlü tehdite, tomaya, copa
karşı kampanyayı kazandılar mı? 1988- Evet kazandılar. Fakat sonuç sonra Şili’de
ne halde? Sistem değişti mi? Darbe bitti yerine başka dertler mi sardı?
Kızlı erkekli
çorbası memleketin milli çorbası oldu ya. Öğrencilere gezi parkı menüsünden
dolayı çıkan hesap pusulası mı, ne dersiniz?
Gene kuyuya taş attılar ve çıkarabilene aşk
olsun. Sanırım çoğu kişinin canı sıkkın. Yukarda karanlıkla başlamıştım ya
hani, geceyle falanla filanla. Gece ve karanlık pislikleri örtmüyor, tam
tersine bütün pislikler yeryüzüne çıkıyor. Havanın kararmasını bekliyorlar ve
bütün çirkinlikler sahnede arzı endam ediyor. Kadının teşhisleri hep yanlıştı
zaten kendisi yanlıştı, yamuktu falandı filandı.
NoT: Behçet
Çelik, Hamdi Koç’un hangi kitabı varsa kütüpheneden alıp okuyorum. Okumaktan paralanmış Bülbülü Öldürmek romanını da buldum. Ders çalışmak biraz
okumaya ara vermeme sebep oluyorsa da, iyi geliyor her zamanki gibi. Desem
sineması program şahane. Kişisel tarihim fena değil. Sonbahar kasvetiyle
geliyor haliyle; balkondayken ağacın bir yaprağı pıt diye birdenbire kopuyor ve
döne döne yere düşüyor. Altı ay önce capcanlı yemyeşil olan yaprak sararıp
soluyor ve her şeyin sonu olduğunu pıt pıt pıt diye hatırlatıyor. Bunu çok
yoğun yaşıyoruz. Kış gelince üşümekten donmaktan, doğalgaz faturalarıyla hemhal
olarak hayata yeniden dönüyoruz. Kışın soğuğu, yazın sıcağını, baharı
hatırlatıyor. Hadi lan sabret cüce şubatta bitti mi falan diye bize sabrı
aşılıyor, sonra umutlar, planlar derken hep bitmesini istediğimiz, bitince yeni
başlangıçlar yapacağımız sandığımız günler gelip geçiyor. Başlangıç yapıyor
muyuz? Bir şeylere başlangıç yaparken diğerine de bazen isteyerek ya da
istemeyerek son diyoruz.
En azından
bu yazıya olduğu gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder