10 Kasım 2013 Pazar


Uzun yıllar önce bir kadın, gece bütün pislikleri örter gibi laf ettiğinde, kısmen ona hak vermiştim. Geceydi, karanlıktı, kötülükler örtülürdü, falandı filandı. Sanki söylediği masaldı. Hı hı hılanmıştı tarafımdan.
Bugün bunun kof bir söylemden, görüneni söylemekten ibaret olduğunu anlıyorum. Belki de çok uzun zamandan beri anlamıştım da, kadın hafifti, söylemi bir kulağımdan girip öbüründen çıkmıştı. Ama yine de aklımda kalmış nedense.
Bu arada  saatleri ayarlama enstitüsü, saatleri ayarladığından beri günler kısaldı, geceler uzadı bu yazıyı okuyan sevgili ve saygılı insanlar.
Bu sıralar ve -bundan sonraki geniş zamanlarda-  haftanın iki günü akşam 6 da evden çıkıp kursa gidiyorum. Geçen yağmur yağmış, sanırsınız ki, yukardaki fotodaki gibi, gökkuşağı yere paraşütle iniş yapmış ayaklarımızın altına serilmiş. Hayır efenim hayır, o kadar kolay değil gökkuşağının ayaklarımızın altına serilmesi. Biz kimiz ki? İnsan! Lütfen insanlığa bu kadar lüzumsuz şeyler yüklemeyin. Oğuz Atay mı demişti, tabii o demişti: insanlık öldüğünden gazeteye ilan vermişti. Hani hep derler ya, insanlık ölmüş diye. Yoksa bu insanlık denen şey ölü mü doğmuştu? İnsanlığı öldüren kemirgen duygular olan, hırs, kıskançlık, nefret, kibir miydi? Daha da fazladır insanlığı öldüren sebepler. İnsana çok şeyler yüklemeyin. Yüklerseniz altında kalır ezilir. İnsan işte canım efendim. Hepimiz Osmanlı Bankasıyız biliriz birbirimizi.
En çok bahsedilen şeyler, en olmayan şeylerdir değil mi? Benim en çok bahsettiğim şey özgürlüktür. Çünkü yok kardeşim, yok. Olsa ne diye bahsedip durayım. Olmayan şey karaborsaya düşer. Özgürlük yok yok diyorduk, şimdi suskunluk çöktü üzerimize. Bıkkınlık veren işler. Size de bıkkınlık gelmedi mi daha? Off bize nasıl geldi, nasıl geldi. Davetsiz misafir gibi çöreklendi yahu? Ayakkabısına tuz mu, döksek ne yapsak? Ayakkabı sandık gibi olsa, tuzlar sandığa yaprak yaprak düşse NO kardeşim NO, buraya kadar hadi ikile, vitesi boşa attın, bindin bi alamete gidiyon kıyamete, biz bu arabadan incez desek. Hııı ne dersiniz cancağızlarım.
Bıkkınım bıkkın.
NO NO dedim de neden dedim. Yazıyorum da biraz da kişisel tarihime arşiv olsun diye. Geçen hafta No filmine gitti. Yer Şili. Darbeler ülkesi. Darbe sonrası geçen yıllardan sonra uluslararası baskılara dayanamayan diktatör sonunda referendum yapmak zorunda kalır. Fakat düzmece referendum olacaktır. Her gece 15 dakika referanduma evet ve hayır kampanyası gösterilecektir. No kampanyasını yapan adamımız reklamcıdır. –laf aramızda reklamcının kampanya yapması ve kampanya içeriğini epey hafif buldum.- Olsun, bizimkiler her türlü tehdite, tomaya, copa karşı kampanyayı kazandılar mı? 1988- Evet kazandılar. Fakat sonuç sonra Şili’de ne halde? Sistem değişti mi? Darbe bitti yerine başka dertler mi sardı?
Kızlı erkekli çorbası memleketin milli çorbası oldu ya. Öğrencilere gezi parkı menüsünden dolayı çıkan hesap pusulası mı, ne dersiniz?
 Gene kuyuya taş attılar ve çıkarabilene aşk olsun. Sanırım çoğu kişinin canı sıkkın. Yukarda karanlıkla başlamıştım ya hani, geceyle falanla filanla. Gece ve karanlık pislikleri örtmüyor, tam tersine bütün pislikler yeryüzüne çıkıyor. Havanın kararmasını bekliyorlar ve bütün çirkinlikler sahnede arzı endam ediyor. Kadının teşhisleri hep yanlıştı zaten kendisi yanlıştı, yamuktu falandı filandı.
NoT: Behçet Çelik, Hamdi Koç’un hangi kitabı varsa kütüpheneden alıp okuyorum. Okumaktan paralanmış Bülbülü Öldürmek romanını da buldum. Ders çalışmak biraz okumaya ara vermeme sebep oluyorsa da, iyi geliyor her zamanki gibi. Desem sineması program şahane. Kişisel tarihim fena değil. Sonbahar kasvetiyle geliyor haliyle; balkondayken ağacın bir yaprağı pıt diye birdenbire kopuyor ve döne döne yere düşüyor. Altı ay önce capcanlı yemyeşil olan yaprak sararıp soluyor ve her şeyin sonu olduğunu pıt pıt pıt diye hatırlatıyor. Bunu çok yoğun yaşıyoruz. Kış gelince üşümekten donmaktan, doğalgaz faturalarıyla hemhal olarak hayata yeniden dönüyoruz. Kışın soğuğu, yazın sıcağını, baharı hatırlatıyor. Hadi lan sabret cüce şubatta bitti mi falan diye bize sabrı aşılıyor, sonra umutlar, planlar derken hep bitmesini istediğimiz, bitince yeni başlangıçlar yapacağımız sandığımız günler gelip geçiyor. Başlangıç yapıyor muyuz? Bir şeylere başlangıç yaparken diğerine de bazen isteyerek ya da istemeyerek son diyoruz.
En azından bu yazıya olduğu gibi.



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...