23 Ocak 2013 Çarşamba

Bazı günler - Son



Sinemadan çıkıyoruz. Caddedeyiz. Ayaz daha da artmış. İkimizin de elleri ceplerinde, sonsuz ufukta bir şey görmüş gibi bakıyoruz. Cadde tenhalaşmaya başladığı halde, buradan sıkılıyorum. Birşen ne demeye geldi ki buraya? Başımı çevirip yüzüne bakıyorum. Dudaklarında kara bir çizgi var. Gözleri de kara bir mağaranın içine saklanmış. Ne zaman çıkarlar? Onun uyuyarak, çalışarak, yemek yiyerek, gezerek öldüğünü görüyorum.
Ben? Ben farklı mıyım sanki. Bütün gün çalışıp eve gidiyorum. Biraz yemek yiyip, televizyon izleyip uyuyarak hayatıma devam ediyorum.
Ne de önemsiyorum kendimi. Herkes bunu yapmıyor mu? Senin istediğin farklılık ne? Ne istiyorsan git yap. Sinirleniyorum kendime. İyice ağır arabeske bağladığım için. Hayatımı arabesk tadında algıladığım için. Üzerimde ağır bir yavaşlık düşmüş gibi.
Birşen'e de kızıyorum. Neden geldi buraya? Varlığını bana göstererek ne yapmaya çalışıyor? Cadde binalar üzerime düşecek gibi oluyor. Bu rezil mağazalar, ışıklar, kırmızı etiketler nasıl da sinir bozucu.

-Caddeden ara sokağa sapalım mı?
-Olur, gidelim.
Uzun süre yürüyoruz. Ardımızda Yeşilçam sokağını bırakıyoruz.

&&&

Neden bu anlamsız salak bereyi hâlâ kafama takıyorum ki? Bereyi başımdan hızla çıkararak sokağın köşesindeki acı yeşil çöp konteynerinin kapağını açıp içine atıyorum. Sinan yaptığıma bakıyor ama bir şey demiyor. Başım beresiz üşüyorum, umrumda değil. Kafamın içini saçsızlıkla temizlemek istemiştim. Şimdiyse insanların bakışlarından utanıyorum. Neden yaptığımın arkasında durmuyorum!

Demin sinemadaki halim neydi peki? O salak romantiklik. Ağlama fasılları. Burası ne kadar güzel tenha. Bu sokakta yeni beni keşfediyorum. Neden korkuyorum? Yaşadığım şey cehennemin dibiyken üstelik. Cehennemin dibinden çıkış için makul bir yol burası. Cennetin ortasında da olmak istemiyorum. Cennete inanmak insanı öldürür. Şimdi slogan atacağım. Ne cehennem ne cennet diye. İçimden gülüyorum kendime. Ne yapmayı, neyi istediğimi bilmenin gülümsemesi bu.
Sinan'ın kamburu çıkmış ve iyiden iyiye kendisini bırakmış. Bu yaşlılık değil. Suratını aşağıya atmış, kaslarını sinirlerini. Aşağıda sallanıp duruyorlar. Neden böyle yapıyor? Bitmeyecek mi bu hali. Böyle bir hali üzerine yapıştırmış ve atamıyormuş gibi bir hali var. Bu yalnızlıktan çıkması gerekli. Ya ben, kendi yalnızlığım? Bende çıkabilirim. Bunun Sinan'la alakası yok. Mesele benim Sinan veya bir başkasının yalnızlık kuyusundan çıkaracak ip olmasını istemiyorum. Kimsenin kimseyi ip olarak görmemesi lazım. Sinemadaki halimle şimdiki halim arasında ne kadar fark var. Hep caddede dolaştığım için mi bu kadar klişe oldum? Ara sokakları girmeli insan. Fazlalıkları çöpe atabilmeli. Saçımı kestirdiğim gibi göze alabilmeli çirkin olabilmeyi ya da insanların bakışlarındaki ezici zalimliği. Bir saat önce hayatımızın ne büyük bir acımasızlık olduğunu düşünüyordum. Yeşilçam sokağını geride bıraktın mı, işte mesele bu.

&&&

-Neden geldin? Geldim, bir merhaba diyeyim, ne güzel olur. Varlığımı Sinan'a hatırlatayım, sonra da basıp gideyim diye mi geldin, ha? Aniden ortaya çıkıyorsun, bir şeyler yiyip içiyoruz ve sonra sen kahrolasıca herifin yanına gideceksin?
-Nerden biliyorsun oraya gideceğimi?
-Nereye gideceksin peki?
-Oradan yani Eskişehir'den ayrılacağım. Tabii Oktay'dan da. Oktay ya da bir başkası benim kurtarıcım ya da kuyulara düşüren olamaz artık. Seni de öyle. Kendini topla. Bu halin, gençken yaşlıyı oynaman da ne? Özgürsün istediğini yapabilirsin. Seni bağlayan bir şey yok. En azından çoluk çocuk bağlamında. Hayata bu kadar anlam yükleme, anlamı da yok zaten. Sadece garip bir takım tesadüfler sonucu buraya düşmüşüz, aynı garip tesadüflerle de gidicez. Zart diye.
Geçmişim yok. Senin de, herkesin geçmişi yok. Geçmişte kalan bir şimdi var. Önümüzdeki ya da önündeki şimdinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini de bilmiyorsun. O halde şimdi hareket et, istediğin yöne defol git. O manyak istemediğin işi de bırak. Ne bok yapmak istiyorsan onu yap. Ben hayatımı bu şehirde geçirmek istiyorum. Sonra ne olur bilmiyorum. Şu anda istediğim genişleme, değişiklik isteği. Bu kadar. Tamam mı?

Sinan yüzüme bakıyor ve ara sokakta yürümeye devam ediyoruz.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...