Son zamanlarda netten film izlemeye başladım.
Romantik komedi filmi sevmememe rağmen, Engin Günaydın’ın geçtiğimiz kış
gösterimde olan İçimdeki Ses filmini romantik komedi olmasına rağmen izledim.
İzledim çünkü Engin Günaydın’ın oyunculuğunu,
senaristliğini ve yönetmenliğini seviyorum. Sanıyorum bu ikinci filmi ama yine
de Engin Günaydın’ın yaptığı romantik komedi de olsa izlenir dedirtti bana.
Bir kere romantik komedi olmasına rağmen, yaşama
ve ilişkilere dair o kadar saptama var ki filmde hem gülüyor hem de ülkenin
sosyal çarpıklıklarını ve ikiyüzlü toplum yapısını izliyorsunuz.
Mesela bu Yılmaz Erdoğan’ın filmlerinde hiç
olmaz. Tabii burada iki yönetmeni karşılaştır temalı bi yazı yazıyor değilim ama ilk
akla gelen ve filmlerini beğenmeme rağmen gereksiz yere popüler olan biri
olduğu için yazıyorum. Hah, şimdi aklıma gelen Çağan Irmak’ın ortalığı ayağa kaldıran
Issız Adam filmi. Ne ağdalı bir Romantik Komedi filmiydi o öyle. İçime fenalık
gelmişti izlerken. Ülke gerçekleriyle ve yaşam tarzıyla asla örtüşmeyen bir
filmdi bana göre. Ne bileyim ben insanlara gerçeği değil de hayal ettiklerini
izlettirince daha iyi iş yapıyor sanırım.
Yılmaz Erdoğan’ın filmlerinde senaryoya
göre Doğu’da hiç kötü karakter olmaz. Olsa bile bariz bi kötü karakter değildir
o. Mutlaka saf ve komedi unsurları taşıyan masumane bir kötülüktür. Vizontele
filminin sağdan sola, soldan sağa tekrar tekrar iki filmini mi ne yapmıştı, hep
aynı meseller üzerinde duruyordu. Geri kalmış bir bölge ve her türlü zorluğa
rağmen saf ve naif insanları.
Peki Engin Günaydın’ın Vavien filmi; Orta Anadolu
insanını üç kişilik bir aile ve onların yakın akraba ve komşuları üzerinden
işleyerek pekala gerçeği yansıtmıştı. Bütün aile üyelerinin birbirine kazık
attığı ama ele güne karşı -mış gibi yaptığı, özellikle evin kadın karakterinin,
evde bir gıdım sevginin olmadığı, çıkar ilişkileri ve acziyetin hakim olduğu
bir evlilik ve ilişkiler zinciriydi.
İçimdeki Ses geçen gece izlediğim filmse şehir hayatını ve
kadın erkek ilişkilerini pek güzel dillendirdi. Aklıma geleni şöyle alt alta
yazayım bari. Ana kahramanımız dizilere ve film senaryoları yazarak hayatını
devam ettiren biridir. (Kendinden yola çıktığını düşündüm. )
Senarist kahramanımız yalnızlıktan bunalarak, hayır hayır evlenmeye kalkmıyor, annesini yalnız
yaşadığı eve dahil ediyor.
40 larında bir adama annenin hâlâ çocuk muamelesi
yaptığı.
40 larında ve birey olduğunu düşündüğümüz bir
adamın kendine güveni olması gerekirken, fiziği ve yüzü güzel kadının iltifat
edip hoşlanması karşısında fabrika ayarlarına dönerek çocuk gibi mahçup olması
ve kendinden emin olamaması.
Göbekli, yaşlı ve kel olduğunu düşünerek koşmaya
karar verdiğinde (Amerikan filmlerindeki cici çocuklar gibi) koşacak yerin
olmaması hadi güzel bir park buldun diyelim; Yıldız Parkı gibi, buranın
tinerci, uçucu madde ya da sapık magandalar tarafından kuşatılmış olduğunu
görüp her türlü tehlikeye açık yerler olduğu.
Ünlü spor salonlarının kadınların ve erkeklerin
avlanma piyasası olduğu.
Dizi ya da magazin alemindeki kadınların resmen
kafa koparıcı olduğu, ünlü ve zengin biri ile evlenip hemen çocuk yaparak
boşansa bile hayatını çalışmadan idare ederek garanti altına alması. Yani
filmdeki yan karakterin dediği gibi 2 senede iyi şartlarla kıyak emekli olması.
Bir erkeğin aslında ne kadar da cesur olmadığı. Belki de sadece erkek diyerek feodal toplumda fazla anlam yüklenmesi ama aslında her türlü zayıflığıyla onun sıradan bir insan olması.
Adamın ilişkisini yakın arkadaşına detay detay
anlatması, detaylı anlatmasa bile yöneltilen her soruya açıkça cevap vererek,
ilişkisini ortaya sermesi.
Kahramanımızın annesinin gelin adayının mükemmel
olmasına ve kaynana adayına çok iyi davranmasına rağmen, kaynananın
oğlunun sevgilisine her türlü kulp takması.
Taaa ki, beraber seyahate çıkıp da,
kazıklandıkları tur otobüsünden onu ve diğer kadınları, güzel bir tur şirketi
ile anlaşma yapıp iyi bir otelde kalmalarına imkan sağladığı yetmiyormuş gibi
bütün masraflar gelin adayı tarafından karşılandığı zaman, gelin adayının
kaynana nezdinde çokkk iyi bir gelin
adayı olması. Para, para, para J
İlişkilerde sevgilinin kahramanın annesi ile çok iyi geçinmesi ve sevgilinin
kahramanın annesi haline dönüşmesi.
Adamın baba figürü haline dönüşerek, sevgilisine
zamanında babasının annesine davrandığı gibi eşşek şakaları yaparak ilişkinin
içine etmesi. ( Bu arada ne garip şakalar yapıyormuş annesine aklım almadı.
Yerde sevişiyor mu, güreşiyor mu yoksa dövüşüyor mu, belli olamayan hareketleri
yapmış olmalı çocuğun yanında. )
Haa atladım umreye giden kadınların da dilinde de
facebook olması, ve her yaştan her kesimin sosyal medyayı özellikle de facebook
u albüm niyetine kullanarak, egolara şifa olduğunu gösterdiği.
Filmin sonunda ise her şeye rağmen kusursuzluğun
kusur olduğunu, kusurlu olmanın normal ve güzel olduğunu söyleyerek filmi
bitiriyor.
Keyifli ve güzel bir film izlemeke isteyenlere
öneririm.
Not: Bu arada nette Türkçe alt yazılı yabancı
film sitesi ya da işte güzel filmler izleyebileceğim site önerirseniz sevinirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder