Kışın canım
sıkıldığı günlerde herhangi bi kurumsal şirketten arayıp kredi vermek,
çekap yaptırmam için taciz ettiklerinde, önceleri
canımın sıkıntısı ikiye katlanıyordu.
Daha
telefonu açar açmaz sistemli ve kurslarda öğrenilmiş ezber konuşmaları ile beni
esir alıyorlardı. Üstelik konuşmalarımızın kayıt altına alınacağını söyleyerek
aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmiyorlardı.
Önceleri onların
oyununa gelip normal cevap veriyordum. Yavaş yavaş kısa ve sert cevaplar
vererek kapatmaya başladım. Fakat sonra onlar bu kadar kurumsal olunca ben de
kendimi şirket yetkilisi gibi varsayıp ona göre tumturaklı cevaplar vermeye
başladım. Çocukluğumdaki gibi kendi
kendime oyunlar oynuyordum bu kurumsal Çiğdemler, Selinler sayesinde. Kısa ve
kasvetli kış günleri eğlenceli geçmeye başladı farkında olmadan. Çiğdemlerin şaşkınlıklarını
telefonda hissedebiliyordum. Fakat bir
keresinde ocakta yemeğimi yaktım, çocuğun beslenme çantasını son anda
hazırladığımdan, oğlum o gün derste öğretilenleri yeteri kadar anlamamış.
Derken sömestr
tatilinde kız kardeşim Ankara’dan bize geldi. Evet, evde bayram havası oluştu.
Fakat kardeşim oldukça yorgun ve yorucu yolculuktan dolayı biraz oturduktan
sonra uykuya dalmıştı. İşte o zaman onun cep telefonu çaldı. Prensip olarak
kimsenin cep telefonunu açmam. Ama o kadar ısrarlı çalıyordu ki, açmak zorunda
kaldım. Telefonda yine Selinlerden biri telefon konuşmalarımızın kayıt altına
alındığını söyledi. Bana kardeşimin ismiyle hitap etti. Daha doğrusu onun olup
olmadığını teyit etmek istedi. Tam zamanıydı uğraşacak yani. Sömestr zamanı.
Çocuklar evde, kardeşin de olsa misafir gelmiş ve akşam da kardeşimi seven
kaynanam da yemeğe gelcek. İçimden off be off hastiri çeksem de, beynimde nasıl
olduğunu anlamadığım hızda hücreler birbiriyle iletişime geçerek “şu Selin’i
niye kafaya almıyorsun, zamanı geldi, hadi hadi” dediler. Ben de Selin’e “Ceyda
Hanım şu anda meşgul lütfen daha sonra arayın” dedim. Aslında
doğruydu fakat meseleye kurumsal bi hava katmıştım. Selin tabii yılmadı daha sonra ne zaman
müsait olacağını sordu. İşte o anda ben koptum ve “kendisi şu an çok önemli bir
toplantıda tam olarak bilemiyorum ama iki saat sonra ararsanız belki müsait
olabilir” dedim. Selin şaşırsa da, daha sonra arayacağını söyleyip teşekkür
etti.
Yemekti,
sofraydı, çocuklardı, kardeşimle konuşmayı darken ben Selin’i hakikaten unutmuştum
ama Selin unutmamış. Tekrar Ceyda’nın telefonu çaldı. Hemen aklıma geldi. Ceyda’ya
acele “tanımadığın numaraysa sakın açma” dedim. “Bana ver.” Ceyda şaşırdı. Onun
şaşkınlığını bekleyecek halim yoktu. Oyun bi kere başlamıştı ve artık
kurallarına göre oynamanın zamanı gelmişti. Selin tekrar Ceyda’yı sordu. Müsait
olmadığını fakat aradıklarını kendisine ilettiğimi, bana notunun olup
olmadığını sordum. Selin iki saniye kadar durdu. “Hayır kendisi ile görüşmem
gerekiyor” dedi. Ben “üzgünüm çok meşgul, notunuzu iletirseniz konu hakkında
toplantı ve sonucunda istatiski veriler eşliğinde size geri dönebilirdik”
dedim. Selin bozuldu. Fakat aldığı kurum terbiyesi ve ezberlediği sözleri
söyleyerek telefonu kapattı.
O güne
kadar neden böyle kurumsal hava vermediğim için kendime kızdım. Kurumsal
şirketler bi sapık gibi günün her saati aradıkları yetmiyormuş gibi bana ait
gizli kalması gereken bilgileri pervasızca soruyorlardı. Önceleri dediğim gibi cevap
versem de bu cevaplama zamanları kısa sürmüş, sonrasında “ilgilenmiyorum,
istemiyorum” cevapları ile telefonu kapatıyordum. Ama artık zararın neresinden
dönsen kâr deyip, bundan böyle kurumsal olarak davranmaya karar vermiştim daha önce
bahsettiğim gibi. Ve onlarla kurumsal olarak “toplantı, istişare, teyit,
istatistiklerimize dayanarak, biz size döneriz, pardon hangi şirket demiştiniz”
lafları ile konuşmak müthiş intikam almamı sağlıyordu.
Kıştı, kısa
günlerdi. Sürekli arıyorlardı. Derken 14 Şubat geldi çattı. Benim kibar ama kaba
kocam 14 Şubat sevgililer gününde ne istediğimi sordu. Evet 14 Şubat ı hatırlaması
kibarlık ama ne alacağını sorması kabalıktı. Tektaş, çifttaş, yeditaş pırlanta
isteyip istemediğimi sordu. Kabaysa ben de kabalaştım. Saçmalama ne idüğü
belirsiz iki kuruşluk swaraovski taşlara bin kuruş verip parayı sokağa atma
dedim. “Eeee ne istersin” diye devam etti. Yine beyin hücrelerim etkileşime
geçti ve daha önce hiç düşünmediğim halde bana telefon santrali al dedim. “Ne?”
dedi. Kocam şaşırdı “hayrola işyeri mi ofis
mi açmaya karar verdin” dedi. “Hayır” dedim. Hediye istedin ve ben de telefon
santrali istiyorum” dedim. “Lütfen bekleme müzikli olsun. Tek hatlı olsun ama
yeter ki bekleme müzikli olsun” dedim. Ne kadardır ki, diye de ilave ettim. “Hayır
hayatım parası önemli değil, amacını anlamak istiyorum” diye cevapladı.
Ben de
kimseye söylemediğim oyunumu ona da anlatmak zorunda kaldım. Kahkahalarla gülmeye
başladı. O öyle gülünce aklıma yine şahane bi fikir geldi. Lütfen bekleme müziği Güzide Kasacı’dan “Benim
Adım Çalıkuşu” şarkısı olsun. Kocam daha
da güldü. Ben de hahhahahahahahahaaaaaa diye Güzide Kasacı’nın sesini taklit
edebildiğimce ettim. Sonra aniden “bak çok ciddiyim, eğer Çalıkuşu bekleme
müziği yoksa sen yükle dedim. Söylemedim kocam iki üniversite bitirmişti. Bir üniversitesi
elektronik bölümüydü ama şu an yaptığı o
meslek değil uluslararası bi şirkette
müdürlüktü.
“Madem sordun
ve hediye almak istiyorsun dediklerimi yap ve o telefonu kur” dedim. Evet dokuz
yıllık evliliğimizde gördüğünüz gibi romantizmin sınırlarını zorluyorduk.
Telefon geldi,
kuruldu ve istediğim gibi bekleme müziği Güzide Kasacı’dan, Çalıkuşuydu.
Selinler ve Çiğdemler aradıklarında bu kez beni soruyorlar ben de benim
sekreterimmiş gibi davranıp, bi dakka bekler misiniz, kendisi müsait mi deyip
beklemeye alıyordum. Hahahahahahahahahahhahahaaaa... O arada kahvemi yapıp ilk yudumumu içtikten sonra telefonu
tekrar hatta açtığımda, telefonda bip bipp bipppp seslerini duyuyordum.
Niyeyse artık
telefonlar kesilmeye başladı. En azından aynı kurumsal sapıklar aramıyor,
farklıları arıyor. Onlara da aynı uygulamayı yapınca onlar da kesildi. Şimdi bekleme
müzikli hatlı bi telefon santaralim var ve kahkaha atıyor.
Kurumsal
sapıklara iyi geliyor, seslerini kesiyor. Tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder