Bazen
okuduğun kitap ve izlediğin film apayrı konuda da olsa, bir
patikanın iki karşı tarafında gibi gözükse de, bir şekilde
birleşiyor ve bu patika hayatımızın ana yoluna sapıveriyor
birdenbire.
Kimi
zaman diyorsun ana yola bi türlü çıkamadım; neden? Gereksiz
gereksiz insanlara adres sormandır belki nedeni. Yanlış adres
Bağdat'tan döner ya.
Hayatı
yaşarken anlamadığımızı sanıp, aslında bir takım olaylardan,
insanlardan arta kalan birikimler, bize yaşamın özünü sunuyor.
Aslında
yaşamın anlamı da yok ya. Yaşam yaşamdır işte, akıp giden
zaman var sadece. Şimdi hava soğuk bıktım mıktım yaz gelse,
güneşi görsem falan diye düşünüyorum kimi zaman. Hele şu sis
yok mu? Günlerdir ruhumun ortasına çöreklenmiş.
Evlerin
bacalarından çıkan dumanla birlikte yıllarca yıkanmamış tül gibi,
yıkanmamaktan daha da kalınlaşmış, rengi bozkırı andıran
hale gelmiş atmosfer. Yıllardır yıkanmamasının verdiği umutla,
iki elimle şöyle caaarrttt diye yırtıp, etrafı, evleri,
bacaları, denizi, gemileri, martıları ayan beyan görmek
istiyorum.
Sonra
ayan beyan tv de soğuktan buz tutmuş sokakları, hayvanları, ve tv
ekranına girmeyen daha nice şeyi görüyorum.
Geçtiğimiz
günler benim için Panaıt Amca (Istratı) günleriydi. Sevdiğim
yazarlara amca, hanım, abi, derim. Her ne olursa olsun teyze demem.
Bunu kendime yakıştırmıyorum. Bir kadının bir kadına yapacağı
hatta bir erkeğin bir kadına yapacağı en büyük hakaret teyze
demek. Sanılanın tersine saygı değil kaygı duyulacak
hadsizliktir.
Mihail
-Arkadaş- gibi romanı ite kaka okuduğumu itiraf edebilirim. Gerçi
sonlarına doğru bu hissim değişti evet budur, dedim ama
başlarda... gitmiyordu, gitmiyordu. Okuduğunuz romanın zamanla
alakası var. Zamanlama manidar! Son günlerden bana arta kalan,
insana karşı içimde inanılmaz bir itme gücü oluştu. Bu yüzden
de dostluğa falan hiç inanamadım. Görüyor musunuz bin musibet,
geldi içimizi kararttı.
İnsan
olmak ve hayatı hayvanlardan daha az anlamak ne hazin şey, demiş
Panaıt Amca.
Evet
Panaıt Amca, insanlara akıl verilmiş duygu verilmiş ama sonuç
ortada. Eee unutmamak gerekir ki duygu deyince, insanın aklına
sadece sevgi, dayanışma, güzellik, yardımseverlik, v.s gelmesin.
Kutu kutu hırs, güç, insanları ezme, riya, açgözlülük, yalan
v.s gibi duyguları görüyoruz.
Bizdeki
-insanlardaki- akıl ve ilkel duygular önce bir takım insanları,
sonra diğer insanları bitirmeye, en sonunda da yeryüzünü
bitirmeye progamlanmış sanki.
İnsan
insanın kurdudur, tilkisidir, çakalıdır, sansarıdır.
Yukarıdaki
satırda şu güzeller güzeli hayvan dostlarıma ne iftiralar attım
görüyor musunuz? Karınlarını doyurmak için doğası gereği ne
gerekiyorsa yapıyorlar. Evet sen insan karnını doyurmak için
yapmıyorsun bütün bunları. Ruhunun kara, kapkara deliklerinde yer
alan bilmediğimiz ama hissedebildiğimiz komplekslerini gidermek
için acılar, korkular, ölümler, işkenceler, ve neler neler
yapıyorsun insancığım. Artık sana insancık diyeceğim.
Biliyorum,
bilmez değilim insan dediğin kötülüklerle dünyaya gelir.
Atalarının genlerinden miras kalan kötülükler bazılarına
oldukça bahşedilmiştir. Hele de yaşadığın dört sekizlik
komple komplekslerin varsa, var ya, yandı gülüm keten helva.
Ben
buraya bir de film sığdıracaktım baştaki paragraftan
anlışılacağı üzere. Bir filme gittim inanın öğretilerden ve
bütün düşünce -izm-lerinden içime fenalık geldi.
Film
1945 yılında Hiroşima'ya atılan bombayla başlıyor. Yok olan
insanlar, şehrin bombalanmış hali... kimi mutlu eder ki bu?
Atanları eder mi bu durum?
Aynı
tarihlerde iki yakın arkadaşın iki kızı doğuyor. Aynı gün
doğuyorlar. Kızlar da yakın arkadaş oluyorlar. Zamanın öngördüğü
şekilde biri anarşist oluyor. Diğeri daha çok kendi cinsel
devrimini gerçekleştiriyor. Beraber yapılan çılgınlklar,
katıldıkları yürüyüşler v.s.
Anarşist
kızın babası -izm-lere gönül vermiş, sürekli çalışan,
yazan, okuyan bir -izm-cidir. Bu izmci arkadaş, kendi bireysel
özgürlüğünün peşindedir.
O
zaman şöyle sorabilir miyiz bu bireysel özgürlükçü arkadaşa:
senin özgürlüğün nerede biter. Yani bunun da bi sınırı var.
Eğer sen küçük yaşta bir kadını (eşini) hamile bırakıp ve
evet tamam evleniyorsan ondan bir çocuk sahibi oluyorsan izmciliğin
de bi yere kadar olur. Evlenmek nedir arkadaş? Sorumluluk v.s.
sahibi olmaktır. Eğer devleti reddediyorsan evlenmeyeceksin ve
başkasının yani kadının hayatını bitirmeyeceksin. Kadın
ressam ama çocuğu olduğu için resim hayatını bitirip eve
tıkılmak zorunda kalmıştır. Hayatının başında kendisini
tanımlayamadan bitirmek zorunda kalmış.
Ya
izm-ci arkadaş? Üniversitedeki öğrencileriyle gününü gün
eder, hiç bi şekilde eve karısına saygısı yoktur. Yani bildiğin
maganda bi şekilde hayatını bireysel özgürlük adına devam
ettiririr. Özgür bey kızına da baba dedittirmemekte, baştan beri
ismiyle hitap etttirmiştir.
Öyle
ki kızının 18-20 yaş civarı olduğu diğer arkadaşıyla kızının
gözü önünde işi pişirip, kızının ruhsal dengesini alt üst
eder. Kız sonunda atom bombasına dönüşür. Sonunda
patlar da. Sonucunda ortalık anne, kız, diğer kızın annesi
Hiroşima'ya döner.
Yani
işte hayat dediğimiz de o izm-lerden oluşmuyor. O yazılar,
makaleler belki güzel şeyler yazıyorsun cart curt ama sen kendi
özgürlüğünü ve maddeciliğini gerçekleştirmek için
başkalarının hayatına maganda karakterini kara bir hançer gibi
saplayamazsın Özgür izm-ci.
Ya
kimseye bağlanmayacaksın, evlilik çocuk falan yapmayıp inandığın
değerler öğretisinde yaşayacaksın ya da başkalarına
bağlandıysan bu öğretilerin görüldüğü
üzere senin hayatına uymaz.
Panaıt
Amca'nın Uşak isimli kitabını okudum dedim ya. Evet bu günlerde
onun Mıhaıl'den daha çok beğendim. Çünkü içinde vicdan,
insanlık var. Ve Panaıt Amca bir süre grevlere, sosyalizme
politikaya da bulaşsa, işin içine politikacılar girdiğinde bütün
o saf görüşlerin berbat olduğunu, rabbena hep bana diyen
politikacıları gördüğünde, ne politikaya ne de sosyalizmle bağı
kalmıyor. Çünkü politikacı dediğimiz kişiler, insandan başka
bir varlığa dönüşüp, diğer insanların üzerinden yarar
sağlayıp, kendilerinin küpünü doldurup sonra da tekmeyi basıp,
insanları yüzüstü bırakmaktan başka bi şeye yaramıyor. (Buna
ne kadar yarar denirse) İşçiler, sade vatandaş sırtına
basılması gereken merdiven oluyor.
Gerçekten
özgür ruhlu Panaıt Amca'da o kadar gezdiği ülkelerde, ülkelerden
çok insanları, ezilen, sömürülen insanların başlarına
gelenleri ve çoğu zamanda onların birbirlerine kazdıkları
kuyuların hikayelerini yazar. İnsan denen varlık çok komplike bi
şey. Hesap itap, hırs, para insanı bozuyor.
En
çok güce tapanların, gücün yanında olanların güç sahibi
olmak için olmayacak şeyleri yapanların hayatta en çok güçsüz,
en zavallı insanlar olduğunu düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder