Yemek
yemeyi çok sevdiğim için yıllar içinde damak tadım oldukça gelişti. Bunun sonucunda
gurme oldum diyebilirim.
Rahatlıkla
diyebilirim. O kadar ki Belçika’da düzenlenen “Geleneksel Füzyon Mutfağı
Toplantısından” bu sene davet aldım.
Bu daveti
almam geçen aya, yani Nisan ayına rastlar. Ne hoş bir tesadüf ki, doğum günümü
de AB nin kalbinde, belki bir enginarın kalbinin tadına bakarken kutlayacaktım.
Uçak
bileti, otel rezervasyonu işlemlerini halletmeden önce, kendime şık ve sade bir
kıyafet edindim. Ne özenilmiş gibi ne de özenilmemiş gibi…
Bakın şimdi,
bu iki arada kalınmışlık durumu bana yaşlı bir kadını anımsattı birden. “Kahven
nasıl ossun, Tosun teyze” deyince, “ne şekersiz, ne şekerli” demişti. Evet Tosun
teyze biraz ikircikliydi, hiç birşeye tam karar veremiyordu.
Sizler
bilmezsiniz füzyon mutfağı da böyledir işte…
Ne pişmiş,
ne pişmemiş, tabakta ne var, ne de yok
kıvamındadır yemekler. Daha çok yemeğin ana teması “yok” tur.
Rahat bir
yolculuktan sonra Brüksel’e indim. Otele yerleştim ve füzyon mutfağından
otlanacağımız restorana gittim. Restoran bir gökdelenin 16. Katındaydı. Aksi
gibi hava oldukça yağmurlu ve gök gürültülüydü. Üstüm başım ıslanacak diye ödüm
koptu. O yüzden taksiyle gittim.
Restorana çıktığımda
çok aşırı rafine bir salonla karşılaştım. Çeşitli ülkelerden füzyon mutfağı
gurmeleri karşılaştık. Kendi aramızda güldük eğlendik. Püsküvet yemedik, çünkü
karnımızı püsküvütle şişirmek istemiyorduk.
Restoranın ana
dekorasyon rengi beyazdı. Bembeyaz masaya
oturduk. Masayı böyle beyaz yapıyorlar ki, “şık yemekler” daha çok ortaya
çıksın.
Dışarıda şimşek
deli gibi çakmaya başladı. O arada dünyaca ünlü şefler sunuma başladı. Allahım nasıl
şık yemekler onlar öyle, üzerinize afiyet. Bir minik yiyeceğin üzerinde,
büyükten küçüğe doğru minik damlacıklar vardı. Ne yediğimi anlayamadım inanın.
Çünkü
çok gökgürültüsü vardı. Korkudan, içimden Allahım ne işim var benim burada,
neredeyim, kimim, nereden geldim nereye gidiyorum diye sorgulamaya başladım. Baktım
o arada yemekler yenmiş, nefissss bulunmuş herkes ünlü şefleri alkışlama
aşamasına geçmiş. Ben de bozuntuya vermedim ve hemen alkışlamaya başladım.
Oysa karnım
deli gibi açtı. Buraya gelmeden once “elleri titrek, çatal bıçağı bi sağ eline,
bi sol eline attıran “when I was Italy” demekten başka bişi bilmeyen, kuru fasulye yedi
diye, gözleri oynayan, kuzu eti diye gözleri dönen, yumruğunu sıkıp sıkıp, karşısındakine ayıp
işaretler yapıyor gibi duran adama hıhhh diyordum.
Neyse
geçelim bu adamı. Sonra bir yemek daha geldi. Bu yemek çiğ tanelenmiş mısırların
üzerine konmuş, şaraba yatırılmış patates ve domates kurusundan oluşuyordu. Çok
nefisti. Mısırın (darı demiyorum çünkü insan darı derken çok aşırı çirkinleşiyor,
siz de demeyin lütfen) çiğ mısırın üzerine konması ise tamamen renk
uyumu açısındandı. Unuttum, bu yemeği yemeden önce şefler, tabaklarımıza
oksijen sıktı. Böylece daha yemek canlı görünüyordu.
Tatlıdan önceki
son yemeğimiz, 63 derecede pişmiş yumurtaydı. Bu neden 63 derecede pişiyor? Neden
65 derecede değil? Çünkü kıvamı öyle oluyor. Çünkü tabağa düştüğü sırada
yumurtanın sarısı değil, önce akı düşüyor. Bu biz gurmeler için dayanılmaz bir
manzara. Sırf bu gösteri anı için bile Brüksel’e gelinir. Yumurtanın tadı mı? Nasıl
anlatayım, nasıl bilmem ki? Bu konuda, şu anda Tanzimat Edebiyatının süslü
betimlemelerini kullanan, en ünlü edebiyatçısı olmak isterdim.
Biz her
yemeği yedikten sonra, ünlü aşçılarımızı alkışladık. Onların ise ağzı
kulaklarındaydı.
Yemeğin sonuna
doğru gök gürültüsü kesildi. Ben dahil
bütün gurmeler ayrılmak istemiyormuş gibi duruyorduk.
Ama ayrıldık.
Dışarı çıktığımda hava açmıştı. Güneş yoktu ama en azından yağmur yağmıyordu,
hele hele gök gürültüsü hiç yoktu.
Hemen oradan
bir markete gittim. Battal boy patates cipsi, kola ve koca bi bitter çikolata
aldım.
Elimde patates
cipsi bi yandan yiyip, bi yandan etrafı süzerek şehri dolaştım.
Güzel bi
gurme seyahatiydı.
2 yorum:
Yazını çok beğendim. Boyle bir etkinliğe davet edilmek ne büyük onur. Tebrik ederim.
Füzyon mutfağını hiç denemedim ama pek bana göre değil. Gram gram yemekler,tablo gibi sunumlar ,mutfakta değilde laboratuvarda yapılmış havası veren tabaklar. Bilmem. Sanki gelecekten gelmiş gibi.
Öncelikle beğenine çok teşekkür ederim. :) Aslında yazının sonuna kurmaca diye yazsam iyi olcaktı. Tam da senin dediklerini eleştirmek, dalga geçmek için yazmıştım. Füzyon mutfağıyla hiç işim olmaz. :)
Yorum Gönder