Hava aydınlandı
çoktan. Yataktan hiç kalkmak istemiyorum. Halbuki Birşen, burada... Beş seneden beri görmüyorum onu. En son okuldan bir arkadaşın
nikahında karşılaşmıştık. Şimdi sadece bir haftadan beri
görmemişim gibi hissediyorum. Yüzü silindi gözlerimin önünden.
Gözümü kapatıyorum. Karanlık fona yüzünü oturtmaya
çalışıyorum. Belli belirsiz. Böyle birşey olabilir mi? Olur! Ama elleri çok net aklımda. Yenmiş tırnaklı, uzun parmaklar.
Bütün duygularını ellerinden anlardım. Mutluluğunu,
gerginliğini, rahatlığını...
Karşımda her gün
giymeye mahkum olduğum takım elbisem. Annem Koçtaş'tan elbise
askılığı almış, takım elbiseyi oraya asıyor. Sanki dolapta
yer yok gibi. Niyeti belli. Zorla yaptığım işin sorumluluğunu
üzerimde hissetmemi istiyor. Baskılıyor beni.
Biraz doğrulup,
yatağın içinde sigara yakıyorum. Hiç haz etmediğim takım
elbiseye ve o iğrenç kösele ayakkablara bakıyorum. Bunun içinde
hiç bir zaman ben olmadım. Eli çantalı, bol çene yapmaya
çalışan; eczane, sağlık ocağına git katalog ver, kredi
şartları, fiyatlarda meydana gelecek olası değişiklikleri
anlat... siparişleri al, rapor hazırla ve Gültekin beye ilet...
Gültekin beye illet ol!
Ben kendime mi
illet oluyorum n'oluyorum, bilmiyorum?
Şimdi bir Rus
ruleti yapsam. Birşen arayana kadar sigara iç, o arada da çoktan
beni bırakmış, belki de hiç bir zaman bünyesine almamış işi
bırak. Neden olmasın?
Kalkıyorum. Bütün
teknolojik değişime inat atmadığım seksenlerden kalma teybe, Esin Afşar'ın Eflatun Bir Ölüm şarkısını koyuyorum.
Kırgınım, saçılmış bir nar gibiyim / Sessiz bir ırmağım
geceden / Git dersen giderim kal dersen kalırım / Git dersen kuşlar
dönmez güz kuşları / Aynı gökyüzü aynı keder / Değişen bir
şey yok ki / Gidip yağmurlara durayım / Değişen bir şey yok ki
/ Söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım / Belki de resimlerde
kalırım / Belki esmer bir çocuğun dilinde / Git dersen giderim /
Aynı gökyüzü aynı keder / Değişen bir şey yok ki / Gidip
yağmurlara durayım / Değişen bir şey yok ki.
Sözleri söylemeye
çalışıyorum. Seni yaktıklarından beri de değişen bir şey
yok be Behçet Abi. Hüzünleniyorum. Esin Afşar'ın sesi mi,
şarkının sözleri mi, yoksa ben mi hüzünlüyüm. Bilmiyorum.
Git dersen giderim
Birşen, giderim... komidinde duran Birşen'in lise yıllarından
kalma fotoğrafına bakıyorum. Mona Lisa gibi. Bir yanı gülümsüyor,
diğer yanı kırık. Beş sene önce nikahta gördüğüm zamanda
aynı böyle gülümsemişti.
Annem kahvaltıya
çağırıyor. Kızarmış ekmek kokusu sarmış mutfağı. Kızarmış
ekmek kokusu mu hayata çiviliyor beni. İsa gibi, çivileniyorum
çarmıha.
Annem bugün koro
çalışmasına gidecekmiş. Babam gidince kadın kendini sokağa
attı resmen. Bütün kadın aktivetilerinin içinde. Sır kitapları,
kuantum zırvaları, kurslar.. Zamanı öyle bir geçirmeye
çalışıyor ki, hızlı çekimdeki anne. Annem hızlandırılmış
yaşamda. Babamın yıllar süren kıskançlık kisvesi altındaki
bencilliğinden sonra kadın dizginlerinden kurtulmuş gibi.
Yaşayamadığı gençlik yıllarını böyle yaşıyor. Yapı
marketler, eve sürekli tadilat, Ikea mutluluğuna mutluluk katıyor.
Ama ona kalsa babamla hep mutluydu. Hep -mış, -muş oyunu oynadı.
Türkiye gibiydin Anne o zamanlar. Hep gülen yüz. İçini saklar.
Kol kırılır yen içinde kalır, kan kusup kızılcık şurubu
içtim. Gerçek anlamda mutlu olduğunuz zamanlar evlendiğiniz ilk
bir yıldı. Evet biliyorum...
Mırıldanıyorum.
Git dersen giderim / Aynı gökyüzü aynı keder... Annem
“nereye gideceksin?” diye soruyor. “Hiç, hiç biryere değil”
diyorum. “Haaa öğleden sonra dışarı çıkıcam, gece geç
gelirirm” İyi bende Sevim hanımla yapı markete gidicez” Bana
bakıyor. “Gene içmişsin sabah sabah sigaraları, leş gibi
kokuyorsun”
“Git dersen
giderim Anne, sıkma canını anne” diyorum içimden. Kalkıyorum
sofradan. Arkamdan “sana da bir şey söylemeye gelmiyor” diyor.
Banyoya gidiyorum.
Altı ay önce temizlettiğim halde yine sararmaya başlayan
dişlerimi fırçalıyorum. Meslek icabı sağlıklı, temiz,
yakışıklı görünmek lazım. Yinelemeli bunu. Sigaranın
dişçilere yararı! Artık kendim için. Bilmiyorum ki gidecek miyim
kalacak mı? Yüzüme bakıyorum. Oldukça beyazlamış kıvırcık
saçlarıma. Bulaşık telini andırıyor. Biraz kısaltmalı. Neden?
Hani işten çıkacaktın? Hani karar vermiştin? Sigara paketi
bitmediği için mi kararını vermedin?
Sırtımda
yıllardır giydiğim ucuz hırkam. Bunu aldığımda bu kadar çok
giyeceğimi tahmin etmemiştim. Kullan at gibi gelmişti. Belli
olmuyor bazen çok kaliteli bir eşyaya, giysiye kanım kaynamıyor,
iki kere giydikten sonra bünyem kabul etmiyor, giymiyorum. Dolabın
köşesinde duruyor. Annem her seferinde “yazık, onca para döktün
giymiyorsun, nasıl da güzel duruyor üstünde” diye söylene
söylene birilerine veriyor. Eşyada insanlar gibi, bazıları ne
olursa olsun sebepsiz kanımız kaynamıyor, gıcık oluyoruz,
bazılarını ise yıllar daha da alışkanlıkla birbirimize
sürüklüyor. Ayrılamıyoruz bir türlü. Niye ayrılalım ki?
Biz Birşen'le ayrı
mıyız? O, kocasıyla hayatı paylaşıyor mu? …. paylaşsa beni
görmeye gelir mi?
Birşen'in
fotoğrafına bakıyorum. Kızın bir gecede değişen hayatını
düşünüyorum. On bir yaşında. Çok basit. Herşey çok basit bir
şekilde değişmiyor mu hayatta? Biz de herşeye aynı basitlikle
alışmıyor muyuz?
12 Eylül'den
sonraki sıkıyönetim zamanı. Gece 12 den sonra gece dışarı
çıkış yasağı. Bir düğüne gitmiş annesi babası. Birşen'in
de gidecekmiş. Son anda grip olunca evde kalmak zorunda kalmış.
Dönüşte arabalarının lastiği patlamış. Adam değiştirmiş
ama saat ilerleyince askeri kontrole yakalanmamak için basmış
gaza. Unkapanı Köprüsü'nin üzerinde direksiyon hakimiyetini
kaybetmiş ve uçmuşlar.
Bu kadar. Hepsi bu
kadar basit işte. Bir süre Birşen ağbileriyle Şarköy'de yaşamış
ama yapamamışlar. Sonra teyzesinin evine gelmiş bütün çocuklar.
Yüz kırk metrekarelik ev tenhayken birden yurt halini aldı diyordu
gülerek. İlk bir yıl çok zor geçmiş. Sınıfta kalmalar,
bunalımlar falan. Sonra sonra alıştım diyor. Hepimiz; ağbimler,
Özlem'in ağbisi, Özlem hep birlikte devam ettik. Dersler
hayatımızdı. Sanki varlığım böyle başlamıştı ve ondan
öncesi yoktu diye anlatmıştı.
Cep telefonum
kapalı, açıyorum. O kadar Birşen'i düşün, geleceği gün
telefonu açma. Aramamıştır ki. Evet, aramamış. Sigara paketini
yarım bırakıyorum. Rus ruletini tamamlamıyorum. Araftayım bugün.
Traş olsam mı?
Hiç sevmiyorum sinek kaydı suratımı. Traş olmasam Birşen ona
önem vermediğimi düşünür mü? Hayır, birbirimizi tanıyoruz.
Olmuyorum. Kot pantolonumu, üzerine kazağımı giyiyorum. Saçımı
düzeltiyorum. Hayır karıştırıyorum elimle. Gocuğumu giyerken
telefon çalıyor. Bakıyorum Fevzi. Offf. Dışarı çıkalım mı
diyecek? Buna da söylenmez ki Birşen'in geleceği.
Alo
N'aber moruk?
İyi, sen?
Hadi dışarı çıkalım, pinekleme pazar pazar.
Zaten çıkıyordum bende
İyi o zaman, bak seni çok şaşırtacak bir yere götürücem.
Hayır istemem
Tamam lan, az kalcaz bak. Yarım saat, yeri göstercem sana.
Kurtuluş yok. İyi
diyorum. Köşede buluşuyoruz. “nereye?” “Ne işin var, yine
kitapçıları mı dolaşacaksın?”
“Hayır, bir
arkadaşı görcem” “Ooooo kim bu hatun?” “Yavşaklık yapma
lan, hatun falan değil.”
Yalan söylüyorum
mecburen. Bu yavşağın diline düşmektense, bok çukuruna düş
daha iyi. Konuyu kapatmak istiyorum. “Neymiş göstereceğin şey”
diyorum. Heyecanlanıyor hemen. Aşağıda çarşıda bir kafeterya
açılmış. Sahibi kadın. “N'olmuş lan manyak, kadınsa. İyice
abazanlaştın sen.” “Dur o'lum, kadın türbanlı.” “Eeee
n'olmuş diyorum. Sanane elin kadınından. İster türban takar,
ister takmaz. Geçimini sağlayamaz mı?” “Hayır, dur bee kadın
fal bakıyor kafede. Biliyor da, valla” Heyecanla tuttuğu
kolumdaki elini, ittiriyorum. Sinir geldi bu pezevengin
salaklıklarından. “Git baktır falını.” İçimdekini dışımdan
söylüyorum. “Git baktır lan falını, götürme beni falcıya
falan” Kadının kocası uzak yol kaptanıymış o'lum. Kadın
kocasından gizli açmış kafeyi. Zaten erkek kardeşiyle beraber.
“Manyak mısın sen geri zekalı, kadının seceresini çıkardın,
taktın türbanlı diye kadına. Takıntılı sarı saçlı laik
ablalar gibisin haaa” “Dur be o'lum kadının kocası hödüğün
teki belli. Erkeklere fal bakarken bir cilvelenmeler, bir nazlar.
Nasıl yapıyorsa, erkeklere kendisine güzel sözler söylettiriyor.
Kompliman manyağı yaptırcam sizi diyor.” “eS tİ Gi T lan.
Harbi manyaksın sen!”
Basıp gidiyorum
Fevzi'nin yanından. Harbiden manyak bu. Sabah sabah sinirimi bozdu.
Sahile gidiyorum. Her yer tenha. Bank ıslak. Islak olmasaydı
otururdum diye düşünüyorum. Kahveden İçeri giriyorum. Garsonlar
yeni temizlik yapmış. Yorgun ama koşturuyorlar, kendi aralarında
atışıyorlar.
Devam edecek...
Not: Yukarıdaki
karakterlerin gerçekle ilgisi yoktur. Tamamen kurgudur.
4 yorum:
Bir önceki yazına yazdığım yorum (buradan yorum göndermek neden zor?) galiba uzayda kayboldu. Çok güzel gidiyor Nilüfer. Her defasında devamı gelmeli dedirtiyorsun. Zevkle, severek okudum.
Yok diğeri de geldi.:) Çok teşekkür ederim, çok sağol :)
Merakla okudum.Bence çok hoştu.
http://pamuk-sekeer.blogspot.com/
Çok teşekkür ederim...
Yorum Gönder