Size
bir soru sorayım mı? Teknoloji ilerledi değil mi? Pühüüüü! .
Evet
evet, bende hem de nasıl diyeyim size.
Geçen
akşam her zamanki gibi ülkenin haberlerini izliyordum. Aman allam
neler neler... insanların içinde öfke birikimi var sanırım, vara
yoğa patlıyorlar. Bir hiç yüzünden insanlar ölüyor.
İnsanların
bir hiç yüzünden öldüğü ülkede, ben atlardan, hayvanlardan
bahsetsem size, sakın önce insan demeyin bana.
Bi
insan görünümlünün eline düşmüş bir at da pisi pisine
hayatını kaybedebilir. Sonuçta kaybetti de.
Yer:
Büyükada. Taşıt aracı olarak adanın içersinde, fayton ve
bisiklet kullanılıyor.
Gelin
size kendi tecrübemden bahsedeyim önce. Dört ya da beş sene önce
Büyükada'ya gittiğimizde, hadi faytona binelim dedik. Taaa
çocukluğumdan beri binmemişiz. Bindik ama bindiğimize bin pişman
olduk. Zavallı at, zargana gibi zapzayıf ve bakımsızdı. Faytoncu
eline kırbacı almış, son sürat gitsin diye, atı sürekli
kamçılıyor. Hayvan soluk soluğa koşturuyor. İnsanın bazen
basireti bağlanır ya, bizim de öyle oldu. Fayton gezisi mi, eziyet
mi anlamadım. Bin pişman oldum. Durdurup inemedik bi türlü. Tabii
sonra dönüşte yürüyerek döndük.
Döndük
dönmesine de, bana ne zaman fayton dense, o gün, o atın çektiği
eziyet gelir. Üstelik biz iki kişiydik. Çoğu şişko olan
insanlar, en az dörder kişi biniyor ve beşlik simit gibi
kuruluyorlar.
Şimdi
bi de Büyükada'ya camii yapımı çıktı ya.
Bırakın
camiyi de, önce faytonları kaldırıp, yerine akülü araçlar
koyup, adada ulaşımı öyle sağlayın. Nostalji mi? Nostaljiniz
batsın.
Bana
sakın yurt dışında da fayton var demeyin. Evet, var biliyorum.
Onların hayvanları ile bizim hayvanlarımız bir mi? Atlar besili,
ve daha fazla müşteri taşıyacağız diye soluk soluğa
koşturulmuyor. Kışın soğunda üzeri battaniyelerle örtülüp,
gereken neyse o yapılıyor. Biz? Ortadoğulu kafasıyla, şekilde
Avrupa ayağı çekiyoruz ki, kokuyor bu ayaklar. O yüzden lütfen,
fayton sahiplerine akülü araç verilsin ve bundan sonra ulaşım bu
şekilde sağlansın. Hiç bir şeyi adam gibi yapmadığımız
tecrübeyle sabit...
Daha
önce de, bitkin düşmüş hayvanlar dizleri üzerine düşüp, kaza
yapıyorlardı. Geçen gün gerçekleşense, at kayarak, duvara
çarpmış. Yeteri kadar doymayan, bakımsız, çok yüke koşulan
hayvan en sonunda dayanamamış işte. Üstelik sürücüsü de öldü.
Bu
sabah ise dünyada en sinir olduğum şeylerin başında gelen sirk,
Vatikan'a gitmiş. Sinir suratlı Papa bir kaplan yavrusunu sevmiş.
Ooo, kıyamam, ne kadar da hayvan seversin papa efendi. Taa Roma
devrinden kalma olan bu işkence çadırları hala
gerçekleştiriliyor, ve hayvansever papa da, bütün bunları
bilmiyor ve seviyor.
Ee
Vatikan çoktan bir din turizmi haline geldiği için de, papa
devletin hazinesine, sirk sayesinde gelecek paralara bakıyor.
Kaplanı da o yüzden seviyor!
Sirkine
de, fayton nostaljisine de...
2 yorum:
Hayvan bile olamayan o insanlar hayvanlara bunca eziyet ettiğinden ne anlar ki..
Elbette insan hakkı da önemli ama eziyet gören bir hayvanı bilip de susmak zaten hangi insanlığa sığar..
Nostalji diyorlarsa illa bir hayvanın taşıyacağından fazlasını yüklemek yasak olsun, sağlıksız hayvan çalıştırmak, hayvanları yetersiz beslemek, cani misali bakıcılarının eline bırakmamak şart olsun. Hayvan hayvanlığını bilsin insan insanlığını..
Yürekten katılıyorum isyanına canım.
Hayvanı sevmiyor diyelim adam, kendi ekmek teknene neden bu kadar acımasız davranıyorsun? Altında bir şahin araba olsa çok daha iyi bakar. Bu ülkede insan olmak zor, hayvan olmak daha da zor. Yaşam zor...
Yorum Gönder