Otobüste
yanıma oturan yaşlı adam şizofren ve efendiydi. Boşluğa bakıp
sürekli birileriyle konuşuyordu. Konuşmaları normalim
diye geçinen çoğu insandan daha normaldi. Onun boşluğa bakıp
bir takım hayallerle konuşması, onu biz normallerden ayırıyordu!
Yağmur
yağıyordu ve duyabildiğim kadarıyla bunca yıllık hayatında
hiç şemsiye kullanmadığını söylerken, bir yandan da yüzüne
bulaşmış yağmur sularının bir nimet, rahmet olduğunu
bilircesine sıvazladı.
Birilerinden
bahsetti sürekli. Bu onun kurgulamadığı, belki de o anda
bilinçaltının hayallerinin kurgusunu izliyordu. Tesdüfe bakın
ki, ben de İzmir Kısa Film Festivaline, Fransız Kültüre
gidiyordum.
Yani,
ben de başkasının hayalleri sayesinde oluşmuş filmleri izlemeye
gidiyordum. Ne ki onun zihninin sineması, bir tek ona izlemesine
müsaade ediyordu.
Fransız
Kültür'ün oraya geldiğimde izin istedim ve indim.
Kimbilir
daha ne filmler izliyor diye düşündüm. Beyninin kimyasalları mı, yoksa yaşadıkları mı onu bu hale getirmiş hiç bir fikrim yok
gerçekten de.
Kısa
film festivalinin başladığını netten öğrendiğimde çok
sevindim. İlk girdiğim seans öğleden sonra 2 seansıydı. Saat 6
ya kadar durmaksızın izledik. Sürelerse 10 dakika ile maksimum 20
dakika arasında olan filmler. Filmlerin süresi kısa olmasına
rağmen, konular acayip güzel ve derin işlenmiş. Sırf bu yüzden
kafam kazan gibi oldu çıktığımda.
İlk
gün izlediğim filmler arasında en etkilendiğim, bilim adamları
tarafından kapalı, kapalı olduğu kadar camı, penceresi olmayan
rutubet ve pislik içindeki gorilin bilim adamlarına ve insanlık
için masalına kurban edilmesiydi.
Nasıl
üzüldüm anlatamam. Koskoca gorili dört duvar, hiç hareket
edemeyeceği bir yere kapatmışlar. Goril o kadar mutsuz ki, bunu
mimiklerinden ve hareketlerinden anlayabiliyorsunuz. Sanırım
gorilin benzerini yapmışlar ve o şekilde bize aktarıyorlar. Eğer
o goril anlatım için gerçekten kullandılarsa, burdan onlara
saydırıyorum.
Dişsiz,
pis pis sırıtıp duran, adi kılıklı bir bakıcısı var. Bilim
adamı denen pislik de sürekli deneyler yapıyor. Gorili çiftleşme
yapmadan kopyalama yöntemiyle hamile bırakıyorlar. O kötü
şartlarda doğuran goril, yavrusuna sahip çıkıyor. Bilim adamı
ve bakıcısı geldiğinde yavrusunu kucağına alıp onlardan
korumaya çalışıyor. Fakat bakıyor ki, koruyamayacak, bu bilim
adamı denen yaratıklardan kurtaramayacak, kendisi gibi yaşam sürmesini istemediği için, yavrusunu öldürüyor.
Bu
film hakikaten beni etkildedi.
Sonra
dedim ki kendime, bu bilim adamları ne işe yarıyor, ha? Hangi
hastalığa çare oldular? Kanserin, aidsin çaresini mi buldular? Ya
da başka ölümcül hastalıkların.
Beni
şimdi çağdışı ilan edenleriniz olabilir. Burdan çok acayip umurumda olduğunu bildireyim. Bilim
ancak hastalıkları teşhis ediyor. Eee sonra? Bu hastalıkla
yaşayacaksın koçum. Al bak ilacı da bu, ancak hastalığını
bastırabilirsin!
Kanseri
ve onun gibi ölümcül hastalıkları tedavi edemedin, otobüsteki
yaşlı adam gibi olanları da tedavi edemiyorsun. O da şizofren bir
şekilde ömrünü tamamlayacak.
Ee
sonra, sonra ne oluyor? Hastalıkları teşhis ediyorsunuz. Aman ne
önemli. Ben ya da sen, şimdi bilmem ne hastalığından öleceğini
biliyorsun. Vayyy süper!
İnsanları
öyle bir hale getiriyorsunuz ki, yaşadıkları hayat sayesinde
sürekli hasta oluyorlar.
Plaza
insanı denen farklı bir insan türü ortaya çıkardınız. Cam
kaplı kafeslere kapatıp, cilalayıp pekala sanallaştırdınız.
Kendi aralarında başka dil konuşup, ipotekli ipotekli hayatlarını
geçiriyorlar.
Peki
milyonlarca aç insan var, onları bile bile açlığa mahkum
ediyorsunuz.
Haaa
bakın şimdi bilim insanının hakkını yiyemem. Kısırlığa bal
gibi çözüm ürettiler. Kısırlık diye bir şey kalmadı
sayelerinde. Olmadı mı? Daya aşılamayı, olsun sana ikiz, üçüz
bebek.
Hayır
belki kısırlık da doğal seleksiyon. Belki bu insanların yaşaması
gereken bi durum bu. İlla bebek mi istiyorsun? Git o zaman çocuk
yuvalarındaki sahipsiz bebekleri sahiplen, ana baba ol. İlla kendi
kanından mı olcak? Kendi kanından olunca n'oluyor? Çok mu hayırlı
oluyor anlamıyorum ki?
Bi
dışarıya çıkıyorum özellikle de semt pazarında, bi yığın
bastonlu yaşlı ihtiyar insanlar zorlukla, titreye titreye bir iki poşet taşıyorlar.
Kendilerinin doğurduğu hayırlı evlatlar sayesinde! Çoğu ana
babasının kapısını bile çalmıyor.
Ama
bebek evlat edinmek istiyorum deyip de, Seren Gerengil gibi Hollywood
çakmalığı yapanlar da çıkan sapsalak insanlar da var.
Boyası
zehirli, insanı daraltan, kişiliksizleştiren çakma marka ürünler
gibi aynen.
Ne
diyeyim, bilim insanına da, çakmasına da...
4 yorum:
İçimden geçen birçok konuyu yazıda bir güzel özetlemişsin. Özellikle bilim (!) adamları/kadınları hakkındaki düşüncelerine sonuna kadar katılıyorum.
Bilim insanları denen yaratıklar, hastalık üretmekten, yaşamı zorlaştırmaktan başka bi şey yapmıyorlar...
Beynin emirindeki bilim sadece gorile değil insana da fena şeyler yapıyor. Bilimin emrindeki beyin olmazı zorlamaz.Zorlarsa herkez kendi filmini oynar. Bazen kısa metrajlı bazen uzunce sürelere oynatır durur insanı... Çok güzeldi.yüreğğinize sağlık
Metin
İnsana yapabilmek için önce goril ve diğer hayvanları kullanıyor, kötülük tutarsa insana yapıyor. Kimse bana bilim falan demesin. Çok teşekkür ederim...
Yorum Gönder