Bu,
zaman var ya, zaman, kim aldatır bizi senden başka?
Doğada
insan kendisiyle başbaşayken, zaman yavaş mı akar? Yavaş akarsa,
insan yavaş mı yaşlanır? Yaşlanmazsa hep genç mi kalır? Hep
genç kalması da kötü bi yerde ama... kazık çakması!
Geriye
dönüp baktığında yıllar çok mu uzun gelir? Unutkanlık başlar
mı mesela?
Bir
kulübede yaşam donmuş gibi. Mesela Antartika'da. Bu iyi mi?
Yaşlı
başlı, bacakları eğrilmiş yürümekte zorlanan bastonlu bir
yaşlıya bakıp da 30 hadi 40 yıl önce var ya, bu adam ya da
kadın, zımba gibiydi diyorsun. Çok mu bu zaman dilimi? Hayır.
30
yıl önceye bakınca herşeyin su gibi akıp gittiğini görüyorum.
Her
şey ama her şey göreceli.
Şehire
geliyorsun sonra. Her şey hızlı. Bir yerlere koşturuyor insanlar
sürekli. Sanki çok büyük işler yaparmış gibi. Sürekli,
telefon zilleri çalıyor. Sanırsın ki çok büyük şeyler
konuşacaklar! Saniye saniye yer tesbiti bildirmece oyunu oynamak
için, radyasyon yüklü cihazlarla sıkıntılarını ve
yalnızlıklarını gidermeye çalışıyorlar.
Sonra
belki zamanı durdurmak için, belki psikolojisini düzeltmek için,
Antartika'daki adama öykünerek belki buzdolabının önüne
çörekleniyorlar. Belki buzdolabının önünde zamanı durdururuz.
Yedik!
Geçtiğimiz
pazar günü uzaydan adamın biri atladı. Biz de canlı canlı
izledik, iyi mi? Tamam kabul ediyorum, kanıksadık bu durumu. Fakat
bu daha bi başka. Adam paraşütle atladı. İlk anda paraşütünü
de açmıyor. İlk planlanan yükseklik 37.00m kilometreyken, 39.000
km ye çıktı. Hayatta hiç bir şey planlandığı gibi gitmiyor.
Sen ne kadar planlarsan planla.
Yıllarını
vermiş bu işe kolay mı? Bir ömür geçmiş. Değer...
Dedim
ki onu izlerken. Şimdi biz var ya onu boşlukta bir nokta olarak
görüyoruz. O bizi nokta olarak bile görmüyor. Ama hissediyordur.
Sonra noktalar birbiriyle savaşıyor demiştir. O boşluktan bakınca
her şey ne kadar anlamsız gelmiştir. Mesele boşluktan zamana
bakabilmekte ama. Herkesin uzayı kendinde. Herkes içindeki boşluğa
baksa. Bakamıyor, onu olmadık şeylerle doldurmaya çalışıyor.
Offf içim çok boş, çok. Immm şununla doldurabilirim. Sürekli bi
şeylere olmadık anlam yüklemeler.
Savaşlar
buluyor, savaşa neden arıyor? Ne olabilir? Buldum; savaş için en
büyük neden, kaşının üstünde gözün var! Ya da altında var.
Olsun, yani bi şey var. adamın gözüne çapak girmiş. Bu çapak
da ancak para ile çıkıyor.
Sonra
küçük insanlar denilen sonra da dudak bükülen, basit ve sade
yaşamayı seçmiş hırs küpü olmayanlardan acısı çıkıyor.
Kim
kazanıyor. Bilmiyorum.
Zaman
kazanıyor galiba. Biz de zamanın içinde, uzaydan yeryüzüne
atlayan adam gibi kimi zaman sağa sola sapıyor, kimi zamansa
taklalar atıyoruz. Biz dediğimde dünya denen gezegende yaşayan
canlılar. İnsan değil sadece canım; hayvanından, bitkisine,
denizine, çölüne kadar çıkıyor acısı.
Evet
bu yazı çok karmakarışık oldu farkındayım, farkındayım...
Zaman...
en çok zamana yeniliyoruz. Bir dakika bazen asırlar kadar uzun
sürüyor, bazen de 5 yıl göz açıp kapayana kadar geçiyor.
Ömür
geçiyor... Bu ömür denen nane de pek bi göreceli tabii. Herkes
kaplumbağa olmuyor.
Bak
şimdi kaplumbağa pek bi yavaş yaşıyor, ondan mı uzun süresi?
Uzun
ya da kısa.
Filler
tepişiyor, çimenler de eziliyor.
Çimenler
çok ama, çok, çok...
2 yorum:
dedi ve uzaklatı genc bayan..:)
Öyle galiba!:)
Yorum Gönder