1 Ekim 2012 Pazartesi

Mektuplar, pullar, anılar...



"İnsanlar birbirine mektup yazmalı. Çünkü mektupta sesin tonu belli olmaz. Çünkü mektup düşünülerek yazılır. Birdenbire ağzımızdan kaçan kelimeleri hiçbir şey geri getiremez. Söylediklerimizin üstü çizilemez. Çünkü söylediklerimiz dinlenmeyebilir, sözümüz kesilir, içeriye o anda biri girer, okunan mektup ise mutlaka tamamlanır." A. Ali Ural - Posta Kutusundaki Mızıka

"Uzak dediğin, önce içinde birikir insanın, sonrası yalnızca yoldur..." Şairin Romanı - Murathan Mungan.

Facede şu iki paylaşımı ard arda görünce, günlerdir düşündüğüm konuyu yazmanın vaktidir diye düşündüm: Mektup ve mektup arkadaşlığı... mektup biz küçükken arkadaş veya akrabalar arasında olurken, mektup arkadaşlığı İngilizce ya da başka bir dil öğrenmek isteyenlerin seçtiği yoldu. Sanaldı yani. Sanki fecede yurt dışından biriyle arkadaş olmuşsun da, birbirinize yaşadığınız coğrafya, kültür hakkında bilgi veriyormuş gibiydi.

Ali Ural – Posta Kutusundaki Mızıka isimli romanında insanların birbirine mektup yazmasından dem vurmuş. Ama sonrasında gelen satırlar bana hiç de samimi gelmedi. Yani çok düşünerek yazmak. İnsan bu kadar planlı ve hesaplı olmamalı.

Ben de eskiden arkadaşım Elif'e mektup yazardım. O zamanlar telefon vardı tabii ama Elif'lerde telefon olmadığı için Murathan Mungan'ın dediği gibi uzaklığı sadece yol olarak bilirdik.
Ben ona monoton sandığım o günleri anlatırken o kadar acele acele yazardım ki, elimdeki kalem beynimdeki olaylara ve düşüncelere yetişmezdi. Elif bana bir sonraki mektubunda, son yazdıklarından hiç bir şey anlamadım, o kadar çok şey atlamışsın ki diye yazardı. Bir keresinde denizde, onu güneşin çarpmasından saatlerce baygın yattığını anlatmıştı.
Ben o zamanlar başka mektupların pullarını kesip sakladığım gibi, onunkileri de keser, bir bardağın içine su koyar ve suyun içinde bekleterek kağıtla pulun birbirinden ayrılmasını beklerdim. Kısa zaman içinde de ikisi de birbirinden ayrışır ve bağımsızlıklarını kazanırlardı. Ben de o pulun üzerine bakardım. Tarih ve yer hiç değişmeyecek sanırdım. Hep aynı tarihte kalacağız ve hep o Taksim postanesinden mektubu yollayacak. Pulu diğer pulların yanına, pul defterine koyardım. Sonra açıp bakar mıydım? Hayır bilirdim ki hep o orada... sonra ne oldu?
Elif ikinci bir üniversiteyi kazandı. Yeni arkadaşlarından bahsetmeye, yeni üniversitesinden bahseder oldu. Bizim de yavaş yavaş mektuplarımız kesilir oldu tabii. İkimizin de hayatı başka yönlere doğru akar oldu biz farkına varmasak da.

Ben Elif'e içim kara dediğimde, o bu sene siyah çok moda ve çok asil renk diye cevap verince Elif'le olan arkadaşlığımızın bittiğini hissettim. Belki de arkadaşlığımız hiç başlamamıştı. Ama, o benim içi kara deseydi, ben ona siyah bu sene moda ve asil renk diye cevap vermezdim en azından.

Uzak dediğin iki insanın arasında olur, hakikaten. Bizim için yol olan uzaklık, gerçek uzaklığa ulaştı. Sonra ummadık bir anda ve ummadık bir zamanda Elif'in ablasını gördüm. Son dakikada belki de. Elif'i hiç sormadım bile. Babam arkadaşıma neden bu kadar soğuk davrandığımı sordu. Davranırım dedim, babama. Ben öyleyim. Gerçek arkadaşlığa inanmışsam ve sonra da onun gerçek arkadaşlık olmadığını görmüşsem bir buzul parçası gibi olurum. Soğukluğum yakar insanı.

Elif'le karşılaştık yıllar sonra. Elif hiç bir şeyi unutmamış. Arkadaşken yaşadığımız absürdlükleri ve yemeklerden en çok neyi ve o dönemde hangi rengi sevdiğimi...
Ben Elif'e diyemedim tabii, madem hiç bir şeyi unutmadın bunca yıl neden... evet galiba bu cümlenin sonunu getiremiyorum.
Biz pul ve anı biriktiren bir nesiliz... ama anılar acıtır insanı, enteresan olan şu ki, güzeli de acıtır kötüsü de … sanırım bir daha o yıllara dönmek istesen de, istemesen de, dönememekten kaynaklanır bu.
Size de öyle olur sanırım...



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...