2 Nisan 2012 Pazartesi

El-Şükran...

    Temizlik benden sorulur. Her türlü lekeyi çıkarırım. Çimen, kahve, çay, çikolata, mum, mürekkep, pas lekesine kadar her türlü lekeyi çıkarmayı öğrendim. Öğrendim şükür... el-Şükran sayesinde. Bu Şükran var ya, ne Şükran'dır, o, neee? Bu mahalleye taşınana kadar pasaklı sayılabilecek bi kadındım. Canım temizlik yapmak istemiyor ne yapayım? Yani öyleydi işte. Bütün gün mutfak camından geleni geçeni gözlemek çok hoşuma gidiyordu. Bazen perde arkasında sotaya yatıyordum. Anlarsınız işte, izlenmemesi gereken fakat asla kaçırılmayacak mahalle olayları vardır. Sonra ben gideyim bizim kızlara; bunları bi başkası görmüş de bana anlatmış gibi anlatayım. Ne zevkliydi. Bütün kadınlar ağzımın içine düşerlerdi, “hiiiğğ, yapma beee, hakket öle mi?” diyerek. Baya bi sosyal insandım. Komşu toplantılarının vazgeçilmez elemanıydım. El üstünde tutarlardı beni. Ta ki Şükran Teyze'yle karşılaşana kadar. Şükran Teyze, bizlerden çok yaşlı. Yaşı altmış sekiz. Çok titiz bi hatundur kendisi. Dizlerinde kireçlenme olmasına rağmen, bütün gün cam, kapı siler, çamaşır asar. Özellikle yağmurlı günlerde yapar bu faaliyetlerini.  Bi tek beyi var. Çocuklarını evlendirmişler. Bi gün kızlar buna gitmişler, beni de çağırdılar. Gittim. Amannn kadının evi bal dök yala. Bu kadında ne düz böyle, bundan bi nane olmaz dedim. Bildiğin titiz moruk işte. Offlayıp puflayarak oturcaz falan zannediyorum. Meğer bu kadın onca işin arasında, herkesi de dikizlemez miymiş? Biz kahkahalar atıp, milletin dedikodusunu yaparken, kadın gözlerini dikmiş; kamera gibi beni izliyor. Ben içimden, "beni beğendi herhalde, heh heh heee, ahh cağğnım beni alan almış satan satmış. Psişik de olsa bi mühendisle evlendim," diyorum. Bana demesin mi, “kızz çimen lekesi nasıl çıkar, çamaşırlarını nasıl yıkıyorsun? Hangi programda, ayda bir kere 90 derecede beyazları kaynatıyor musun? Tabii ben bütün cevapları “kem küm” eşliğinde verdim. Evet kadına da malzeme çıktı işte. Bana manyak gibi çemkirdi. “sen ne pasaklısın, hiç iş yapmıyorsun, bütün gün camdan bakıyorsun,” aman aman amannn Allah ne verdiyse... Ben takmadım tabii. Bu yaşlı cadı mı benim tembelliğime son verecek şaşarım. Hah hah haaa. Sonra bizim kızların yanına gidip dedikoduya devam ettim. Bok gidersin. Yaşlı cadı onları nasıl yaptıysa yapmış, etamin gibi işlemiş. Hepsi dedikoduya can atmasına rağmen benimle arkadaşlığı kestiler. Lafımı dinlememeler, kafalarını çevirmeler, aşağılayıcı bakışlar, alaylar, laf çarpmalar. “Yaa noluyoruz yaa,” dedim. Selma'yı çektim köşeye. Selma, ki en samimi olduğum arkadaşımdı. Kızım dedi ”kendine gel, bu mahallenin yazılmamış kuralları vardır. Evet camdan bakcaksın ama temiz pak olcaksın. Bilmiyorum valla, bu Şükran teyze böyledir. Onun kurallarına göre yaşarız hepimiz. Sen de bizimle sosyalleşmek istiyorsan, kuralı bozmayacaksın.” “neymiş kural?” dedim. “Birinci kural yağmur yağarken cam silmek” dedi. Hem de cama çıkacaksın, öyle el uzatarak silmek falan yok. Şükran teyze der ki; "bir ev kadının toz bezi, evinin bayrağıdır. Toz bezi, elinde olmayan kadın, kadın değildir. Gene bak sen, camdan. Bak ama toz bezini silkelerken, cam silerken, çamaşır asarken. Senin böyle boş boş bakman, bizim için de kötü oluyormuş." İnat ettim yapmadım, yapmadım ama sosyalleşemedim. Sonra her Allahın günü cam silmeye başladım. Hem de en yukarılara çıkarak. Balkon demirlerini sildim, gün aşırı çamaşır asmaya başladım. Güneş açar açmaz dantelleri kar gibi yıkayıp, astım.Durmadan temzilik yapmaya başladım. İşte bu sayede mahallede dokunulmazlık kazandım. Değdi be, o sosyalleşemediğim günleri hatırlıyorum da, ne kadar kötü günlerdi. Az daha depresyona giriyordum. İşte her şey el-Şükran sayesinde oldu. Mahallenin baskıcı cadısı. Pis moruk. Sayesinde temizlik manyağı oldum. Sor bana güzelim, sor, hangi leke nasıl çıkar?

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...