2 Aralık 2011 Cuma

İstasyonda...


Bugün Urla’ya gitmek üzere yola çıktık. Benzin bittiği için de benzinciye uğradık. Sonra da bonusu olan araba yıkama kuyruğuna. Kuyrukta beklediğimiz yer o kadar sıcaktı ki, insana bahar gelmiş hissi uyandırıyordu.
Orada sağdan soldan konuşurken ikimiz de, aynı anda, arabaların yıkandığı deterjan atıklı sularda güvercinlerin yıkandığını ve hatta suyu içtiğini görünce, içimiz cız etti. Ölür yaaa bunlar, ölür, iki günde… ne kadar sağlıksız! Hava yağışsız olunca,  güvercinler ilk buldukları suya atmış kendilerini…
Onlara bi şey yapamamanın çaresizliği içinde boş boş, uzun uzun baktım.
Aslında pek de farkımız olmadığını anladım. Hepimiz sağlıklı olmayan kirli sular içiyor, hangi tarım arazisinden geldiğini bilmediğimiz –aslında bildiğimiz- sebze meyveleri tüketiyoruz. Hızla hızla kendimizi tüketip duruyoruz. Kapitalizmden bahsetmeme, onun insan üzerinde yarattığı stresi hatırlatmama gerek yok sanırım. Bunu artık çoğu kişi anladı. Tekrarlamak sanki geyiğini yapmak gibi geliyor. Tekrarlayacağına hayata geçir diyorum. Ve kısmen de geçiriyorum.
Sabah haberlerde Roma’da hava kirliliğinin çok tehlikeli bir boyutta olduğundan bahsetti. Siz bi de İzmir’I görseniz! Roma’da neymiş dersiniz. Hava bugünlerde oldukça sisli. Kış güneşine bi diyeceğim yok tabii. O sadık bi sevgili gibi İzmir’I hiç terk etmiyor. Işte tam da bu yüzden gündüz saatleri o kadar da soğuk değil. Sabah kalktığımda bi bakıyorum, sobaları yakmışlar bacalardan öbek öbek duman çıkıyor. Hava kirliliği azmış gibi, katkı sağlıyorlar! Ne üşümekmiş bu ya, anlamadım gitti. Bu fi tarihinde herhangi bi esnafın herhangi  ürününün çok meşhur olup, aradan uzun yıllar geçmesine rağmen, aynı ünü korumasına benziyor. Oysa onu geçmiş tadlar vardır ama eskisine millet gider. Ezbercilik bu. Kışın soğuk olur ve soba yanar. Tamam kimseye donun demiyorum ama belli bi saatte yakılsın şu sobalar. Hele geceleyin inanın abartmıyorum, maske ile dolaşsak yeridir. Her zaman Karşıyaka’nın ışıklarını gören odamız, zifiri karanlıklar içinde kalıyor. Camdan bakınca tek bi ışık yok. Camdan burnumu uzatamıyorum. O pis koku insanın içine doluyor.
Güvercinlerin sağlıksız koşullarda yaşamaları bana kendimizi –insanı- hatırlattı. Tüm canlılar aynı havayı, suyu, topraktan faydalanıyoruz. Ne ki bu sağlıksız koşulları yaratan hayvanlar değil, insanlar. Özellikle de kurumlar, sermaye…  gerçi maganda insanlar da bireysel olarak katkı sağlıyorlar, hakkını yemeyeyim magandagillerin.
Bu ülkede insan olmak zor. Hayvan olmak daha da zor. Her şey zor. Yaşam zor.
Bugün karamsar günümde miyim diye düşünmedim değil. Hayır değilim. Gözüme çarpıyor bütün bunlar. Pembe gözlükler takıp, hayatı pamuk helva tadında algılamıyorum. Doğrusu algılamak da istemem. Pamuk  helva hafifliğinde ya da ağırlığında hayat. İşte her şey bakış açısı.
Nerden bakarsan.
Aslında Urla’yı çok kez anlatmama rağmen, orayı yazacaktım ama benzin istasyonundaki mola yazısı oldu bu.
Daha sonra yazarım. Belki. Üşenmezsem…

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...