11 Ekim 2011 Salı

İstanbullu musun? İnanmam, koordinatlarını söyle


Mişli geçmiş zaman: Evvelki seneden bahsediyorum. Yok 2011 değil, bahsettiğim sene 2009. Oooo baya bi mişli imiş zaman mış :)
Pazar geceleri beni bi uyuşukluk hali sarar. Saat 20 civarı falan gibi. O saatte de Selim İleri’nin programı olur. Kanapemde uzun oturup, onu ninni gibi izlerim. Selim İleri de tatlı tatlı anlatır. Ama bazen de lafı çok uzatır. Geçende gene böyle izliyordum işte. Selim Bey’in canı makarna çekmiş. Yeni nesil makarna yapan kafeleri falan gösterdi. Hiçbirini beğenmedim. Kimi yeşil yeşil, kimi kremalı  – ıı ıııı ııyyy-  kimi biberli, kimi ateşte cosss diye harlanıyor. Tutmadım işte ne yapayım. Tutmadım ve çok tutucuyum. Ben şöyle klasik spagetti kıymalı domatesli makarnayı severim. Bi de sarımsaklı yoğurtlu, o kadar. Neyse Selim Bey yukarda saydığım makarna çeşitlerini gösterdi.
Sonra İstanbul’un sevdiğim köşelerinden demetler sundu. Onunla zevklerimiz paralel gidiyor, ama ben öyle çok uzun uzun mırmır konuşmam. Ne bileyim konuşmam, işte. Daha ziyade kısa ve vurucu konuşurum. Nasıl mı? Dururum dururum bi anda bi espri patlatırım, falan. Ehhh diyeceksiniz bize ne senin nassı konuştuğundan falan da filan da….
Biraz önce demiştim ya; Selim Bey İstanbul’un sevdiğim köşelerini gösteriyor, diye. Beyoğlu’nu da gösterdi. Ahhh benim içimin yağları eridi. Sokak röportajları yaptılar. Esas İstanbullu kimdir? diye. Herkes kendince cevap verdi. Kimi “ben değilim,” kimi “ben sayılırım” kimi “ben neyim, ben kimim? Asıl sen kimsin?”  dedi. En sonunda iki tane çokyaşlı hanfendiye de sordular? Neymiş: Esas İstanbullu onlarmış. Başlarında şapkaları, yüzlerinde badanamsı boyaları v.s. vardı. “Efendim biz iki ressamız! İşte yanımda gördüğünüz hanım esas İstanbulludur. Hâzâ hanfendidir.”
(Yüzler buruşuyor) “Şimdi İstanbullu kaldı mı? Hep sağdan soldan gelmeler. I ıııı ne ayyıppp! “
Bana göre esas İstanbullu olmak demek, İstanbullu olmamak demektir. Vayyyy ne bu yaaa? Alâkaya turp suyu falan demeyin, zira öyle. Eskiden çok eskiden beri İstanbul’da hep bir azınlıklar  -Rumlar, Ermeniler, Yahudiler- varmış. Bu insanlar zamanla asimile edile edile eridi bitti. Yani varsa da İstanbul mozaiğinde çok çok azalmışlardır…
1950 lerden itibaren Doğu’dan İstanbul’a başlayan göçle birlikte bunların yerini ülkemizin çeşitli yörelerinden Kürtler, Lazlar, Çerkezler, İç Anadolular gibi insanlar yer aldı. 
Yani mozaik yine devam ediyor. Hıristiyan etnik kimliğinin, yerini yukarıdakiler aldı ve yeni İstanbullu kimliğini oluşturdu.
Yani ressam! hanfendilerin yüzlerini buruşturarak “–öhmmm biz İstanbulluyuz, hanfendinin kralıyız havaları yokkk.-“
Dünyanın en büyük şehirlerinden olan New York’a gitmedim ama televizyondan gördüğümüz kadarıyla gitmiş kadar biliyoruz. Orada da asıl Amerikalı yoktur. Dünyanın her yerinden gelen insanlar vardır, Gerçi onların tarihi de pek yenidir. Esasında asıl Amerikalı Kızılderililerdir amma velâkin onlar orada etnik kimlikmiş gibi gösterilir.
Bu ne yaaa, ne bu? Kim nereli kim kim değil. İşte sonuçta hepimiz Dünyalıyız ve hepimiz uçucu varlıklarız.
Olayın özü de bu dur? Ahh bi de bunu kavrasak da şu savaşlar falan olmasa…



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...