29 Ekim 2011 Cumartesi

Gazap Üzümleri / J.Steinbeck


Bugünlerde roman gibi roman okumak istiyorsanız, J.Steinbeck’in ‘’Gazap Üzümleri’’ ni okuyun.
‘’Ben o romanı okumuştum, tereciye tere mi satıyorsun’’ demeyin. Bir kez daha okuyun. Küresel krizin  insanları dibe vurduğu bugünlerde okuyun özellikle.
Okuyun ki, kölelik sonrası Amerika’nın, hangi temeller üzerine oturtulduğunu anlayın. İnsanlık bu romanı okusa ve tüm hücrelerine kadar hissetse, bugün bazı şeyler daha farklı olurdu eminim.
J.Steinbeck’in betimlemeleriyle, anlatımı güçlendirdiği ve sürükleyici kıldığı, evrensel değer taşıyan insanlık hallerini, insanın suratında tokat gibi patlayan gerçekçiliği…  hiçbir bölümde saçma sapan bir duygusallık batağına yer yok. Bununla birlikte insanların çektiği acıları yüreğinizde, bizzat kendiniz yaşıyorsunuz.
Öyle ki; kendimi adeta 66 no’lu yolda, o kamyonun içinde yolculuk yapmış gibi hissetmeme neden oldu.  Kamyonun her arızalanışında, lastiğinin her patlayışında endişelenmeme neden oldu.
Acaba şimdi ne olacak? Bereketli Kaliforniya’ya ulaşabilecekler mi? Portakal bahçelerinde iş bulup, beyaz badanalı bir evleri, bir kedileri ve bir köpekleri olabilecek mi? Bunların ne kadar sade eve değerli olduğunu insanlara hatırlatan, bir roman.
Ayrıca romanın başında, bir kaplumbağayı o kadar detaylı anlatmasına sebep ne olabilir, diye düşünüyorsunuz fakat sayfalar ilerlediğinde, o kaplumbağanın neden o kadar detaylı anlatıldığını da anlıyorsunuz.
Oklahama’daki çiftçilerin tarımdaki hızlı değişimden sonra, yersiz yurtsuz kalmalarıyla birlikte ikinci sınıf  insan olarak aşağılanmalarından, yüzünüz kızarıyor, sinirleniyorsunuz.
Romandaki ‘’Ana’’ karakterinin, tüm aileyi birlikte kılabilmek için verdiği mücadeleyi ve fakat olaylarla birlikte ailenin çözüldüğünü hüzünle izliyorsunuz.
Tom Joad hapisten yeni çıkmıştır. Kimin suçlu, kimin suçsuz olduğunu sorgulamanıza sebep oluyor okuduklarınız.
Romanın sonuna doğru Tom’un anasıyla yaptığı veda konuşması ise içinizi matkap gibi oyuyor.
‘’Gece karanlıklarda ortalıklarda olacağım. Bakabileceğin her yerde olacağım. Aç insanların karnını sayesinde doyuracağı bir kavga varsa, ben orda olacağım. Nerde polis birini dövüyor olsa orda olacağım. Insanların çılgına dönüp haykırışında ben olacağım. Bebeklerin açken akşam yemeğinin hazır olduğunu bilip, gülüşlerinde ben olacağım ve insanlar kendi yetiştirdiklerini yiyip, kendi yaptıkları evlerde yaşadığı zaman, ben orda olacağım.’’
J.Steinbeck’in romanının son sayfasında yol boyunca hamile olup da, selden kaçarken konakladıkları ambarda ‘’Rosa Sharon’un’’ yaşadıkları… yazmayacağım. Sadece yazacağım, oldukça acıtıcı bir insanlık hali. Eminim J.Steinbeck bir otuz bölüm, beşyüz seksen beş sayfa daha yazabilirdi, tüm bu yaşananlar hakkında.
Bütün bu insanların yaşadığı zulmü, yine diğer insanlar yapıyorsa aradaki farkı düşünmemem sebep olan bir eser. Fakat anlıyorsun ki bu zulüm, çoğunluk insandan değil, sistemden kaynaklanıyor.
Sisteme lanetler yağdırıyorsun. İnsan denen  yüce varlığı bu hale getiren sisteme, hayatın boktanlığına ve çoğunluğun neden ezildiğine dair bir ağıt okuyorsun.
Insanın sahip olduğu ruh, diğer insanların yanında olmazsa, onlarla bütünleşmezse, tek başına hiçbir işe yaramıyor.
Acı çeken insanların sadece ezilenler değil, ‘’ezenlerin de’’ ne yapıyoruz, diye kendilerini sorgulayıp, silkelenmesine neden olmasını dilediğim bir roman.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...