12 Temmuz 2011 Salı

Dorothea Lange



“Çek ellerini! Çektiğim fotoğraflara kesinlikle dokunmam, karışmam ya da herhangi bir düzenlemede bulunmam.” Yüzyılın belgesel fotoğrafçılığının gelişmesinde büyük katkıları olan Amerikalı fotoğrafçı Dorothea Lange’ın prensiplerinden biriydi, söyledikleri…
Hoboken New Jersey’de, 26 Mayıs 1895’de dünyaya geldi.
Kariyerine New York’ta başladı. Colombia Üniversitesi’nde 1917-19 arasında Clarence H. White’ın himayesinde sürdürdüğü çalışmaları, 1919 yılında San Francisko’ya gelişinde portre stüdyosu açmasıyla devam etti.


Daha sonra Büyük Bunalım’ın yoğun etkisiyle, kamerasını stüdyodan sokağa çevirdi. İlk kocası ressam Maynard Dixon ile birlikte, 1930’ların başında, Güney Batı’ya hareket ettiler. Burada Amerikan yerlilerinin fotoğraflarını; ekmek, su kuyruklarını, evsizlerin, kaybetmiş ve umutsuz insanların fotoğraflarını çekmeye başladı. Bunlar Dorothea Lange’ın ilk belgesel çalışmalarıydı.
Evsizler üzerine yaptığı vurucu çalışması, kısa sürede yerel fotoğrafçıların ilgisini çekti ve sonrasında Tarım ve Güvenlik Örgütü (FSA) çalışmaya başladı.










En bilinen çalışmaları Büyük Bunalım zamanı, Tarım ve Güvenlik Örgütü (FSA) için yaptığı çalışmalarıdır. Tarımda modernizasyon ve makineleşmeyle baş edememiş, kuraklık ve verimsizlik gibi etkenler de eklenince, doğdukları topraklardan göçmek zorunda kalan, merkez eyaletlerdeki tarım işçilerinin sorunlarıyla ilgilenip, parasal yardım amacıyla, Roosewelt tarafından kurulan birçok ajanstan biriydi, Tarım Güvenliği Örgütü.
FSA ile birlikte yaptığı bu çalışma sırasında, Büyük Bunalım’ın insanlar üzerinde oluşturduğu trajik tabloyu en etkileyici biçimde gösteren Lange’ın fotoğrafları, belgesel fotoğrafçılığın gelişmesine önemli katkılarda bulundu.




1935’te ikinci kocası ekonomist Paul Schuster Taylor ile evliydi ve birlikte çalışmaya başladılar. Göçmen ailelerinin çektiği sıkıntıları fotoğraflayan Lange, Taylor’un makale ve dilekçeleri ile birleşince Amerikalıların ne durumda olduklarının görülmesi ve hükümetin konuyla ilgili bir şeyler yapması açısından oldukça ikna edici oldu.




Lange’ın 1935-40 yılları arasında FSA için yaptığı işler; göçmen ailelerinin zor durumunu gözler önüne tüm çıplaklığıyla serdi. Gazetelere ücretsiz olarak verilen, dokunaklı, acıklı ve bir o kadar da gerçeği tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren fotoğraflar, tüm eyaleti hatta ülkeyi dolaşarak kısa sürede döneminin ikonu haline geldiler.






En ünlü fotoğrafı; Göçmen İşçiler Kampı’nda yaptığı altı karelik çekimin son karesi olan “Göçmen Anne” fotoğrafıdır. Anlatılanlara göre; Lange fotoğraf makinesini doğrulttuğunda, ayakta duran iki çocuktan, yüzlerini arkaya çevirmelerini istiyor. Çünkü fotoğrafı çekmek üzereyken çocuklar gülüyormuş. Daha etkileyici ve umutsuz ruh halini fotoğrafa yansıtabilmek için, çocuklarının gülümsemelerinin görülmesini istememiş. Sonra çocuklardan böyle istekte bulununca, çocuklar korku, tedirginlikle, devekuşu gibi yüzlerini annelerinin omuzlarına gömmüşler.
Bu fotoğrafı nasıl çektiği ile ilgili şunları söylemiş Lange: “Aç ve ümitsiz anneyi gördüm ve yaklaşmaya başladım. Sanki manyetik bir güç beni onlara çekiyordu. Oradaki varlığımı, ne yaptığımı ve kadına yönelmiş kameramı nasıl açıkladığımı hatırlamıyorum. Fakat bana hiçbir soru sormadığını çok iyi hatırlıyorum. Aynı yönde her seferinde daha da yaklaşarak beş kare daha çektim. Adını ya da hikâyesini sormadım. 32 yaşında olduğunu söyledi. Etraftaki tarlalardan toplanan donmuş sebzeler ve çocukların öldürdüğü kuşlarla yaşıyoruz dedi. Biraz yiyecek alabilmek için az önce arabasının lastiklerini sattığını söyledi. Ona sarılan çocuklarıyla birlikte oldukça yıpranmış, eski püskü bir çadırın önünde oturuyordu. Çektiğim fotoğrafların ona yardımcı olabileceğini düşündüğü için bana yardım etti.” 






John Steinbeck’in Gazap Üzümleri adlı romanını yazarken, Lange’nin FSA için hazırladığı fotoğraf arşivini gözden geçirdiği ve romanda Dorethea Lange’ın fotoğraflarının düz yazı ile tanımlanmasına çok benzeyen pasajların bulunduğu da bilinir.


Lange 1941 yılında, o güne kadar fotoğraf alanındaki çalışmaları ve başarıları nedeniyle Guggenheim Bursu’yla ödüllendirildi. 2. Dünya Savaşı Lange’ın FSA’daki işinin son bulmasına neden oldu. Fakat bu hayatında yeni bir sayfa açtı; Pearl Harbor saldırısından sonra yaşadıkları yerlerden ayrılmak ve Amerika’nın batısında kamp kurmak zorunda bırakılan Amerikalı Japonların durumunu belgelemek için, yapacağı çalışmaya dikkatleri çekmek için ödülünü geri verdi.




Lange 1941 yılında, o güne kadar fotoğraf alanındaki çalışmaları ve başarıları nedeniyle Guggenheim Bursu’yla ödüllendirildi. 2. Dünya Savaşı Lange’ın FSA’daki işinin son bulmasına neden oldu. Fakat bu hayatında yeni bir sayfa açtı; Pearl Harbor saldırısından sonra yaşadıkları yerlerden ayrılmak ve Amerika’nın batısında kamp kurmak zorunda bırakılan Amerikalı Japonların durumunu belgelemek için, yapacağı çalışmaya dikkatleri çekmek için ödülünü geri verdi.




11 Ekim 1965 yılında, San Francisko’da, 70 yaşındayken öldü. Ölümünden sonra kocası Taylor, fotoğraflarını California Oakland Müzesi Sanat Departmanı’na hediye etti. Koleksiyonda 25000’den fazla negatif, 6000 kadar baskı, Lange’ın kişisel dökümanları ve kitapları yer alır.



En ünlü fotoğrafı; Göçmen İşçiler Kampı’nda yaptığı altı karelik çekimin son karesi olan “Göçmen Anne” fotoğrafıdır. Anlatılanlara göre; Lange fotoğraf makinesini doğrulttuğunda, ayakta duran iki çocuktan, yüzlerini arkaya çevirmelerini istiyor. Çünkü fotoğrafı çekmek üzereyken çocuklar gülüyormuş. Daha etkileyici ve umutsuz ruh halini fotoğrafa yansıtabilmek için, çocuklarının gülümsemelerinin görülmesini istememiş. Sonra çocuklardan böyle istekte bulununca, çocuklar korku, tedirginlikle, devekuşu gibi yüzlerini annelerinin omuzlarına gömmüşler.

Bu fotoğrafı nasıl çektiği ile ilgili şunları söylemiş Lange: “Aç ve ümitsiz anneyi gördüm ve yaklaşmaya başladım. Sanki manyetik bir güç beni onlara çekiyordu. Oradaki varlığımı, ne yaptığımı ve kadına yönelmiş kameramı nasıl açıkladığımı hatırlamıyorum. Fakat bana hiçbir soru sormadığını çok iyi hatırlıyorum. Aynı yönde her seferinde daha da yaklaşarak beş kare daha çektim. Adını ya da hikâyesini sormadım. 32 yaşında olduğunu söyledi. Etraftaki tarlalardan toplanan donmuş sebzeler ve çocukların öldürdüğü kuşlarla yaşıyoruz dedi. Biraz yiyecek alabilmek için az önce arabasının lastiklerini sattığını söyledi. Ona sarılan çocuklarıyla birlikte oldukça yıpranmış, eski püskü bir çadırın önünde oturuyordu. Çektiğim fotoğrafların ona yardımcı olabileceğini düşündüğü için bana yardım etti.” 










Dorothea Lange kariyeri süresince toplumsal sorumluluğun sanatla nasıl birleşeceğini gözler önüne sermiştir.
Son paragrafta onun sözlerine yer verelim: Fotoğraf makinenizi boynunuza asar ve ayağa kalkarsınız. İşte hayatınızı sizle paylaşan ayrıntılar karşınızdadır. Fotoğraf makinesi, insanlara fotoğraf makinesiz nasıl görüleceğini öğreten bir enstrümandır.”




2 yorum:

gzlşeylerrehberi dedi ki...

Harika bir yazı olmuş,bloğunu yeni gördüm. yazıların güzel,tebrikler.

Nerde Trak Orda Bırak dedi ki...

Çok teşekkür ederim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...