Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı
roman, Türk Edebiyat tarihinin ilk gerçekçi romanıdır. Ortaokul
yıllarında genelde hepimiz okumuşuzdur bu romanı. Romanda
Tanzimat’la birlikte Batı’ya açılan Osmanlı’da “yanlış
Batılılaşma” vurgulanır. 33 yıl süren Abdülhamit dönemi
İstanbul’unda görülen birtakım cahilce davranışları, eğlence
ve zevk yaşamı anlatılmaktadır.
Kısaca Batılılaşmayı anlayamayan
Bihruz Bey yarım yamalak eğitimi ve konuşurken araya sıkıştırdığı
Fransızca’sıyla komik duruma düşmektedir.
Sık sık süslü arabasıyla
gezintiler yapmakta, gerçekte olmadığı bir hayatın içinde
kendisini varmış gibi görmektedir. Süslü arabası onun için
insanlara hava atma aracıdır, aslında.
Peki ya bugün, bugün sizce bir
değişiklik var mı? Evet var, tüketim alışkanlıklarımız
Tanzimattan bu yana oldukça kabardı. Kabardıkça kabardı ve hatta
öyle bir duruma geldi ki, insanlar tükettikleri kadar kendi
varoluşlarını kanıtlamış oluyorlar, böylelikle.
Eğer tüketmiyorsan bu dünyada bir
hiçsin, bir böcek kadar değerin yok.
Değişim 80 sonrası liberal ekonomi
ile başladı. İthalat serbestisiyle hızla viraja girdi. Ölen öldü
kalan sağlar bizimdi! Peki sağ kalabildik mi?
Kaldık! Hem de öyle bir sağ kaldık
ve bu değişime öylesine uyum sağladık ki, hepimiz nerdeyse birer
Bihruz Bey olduk.
Bilgiye değil, mala yatırım yapar
olduk…
Önce beyaz eşyalarımızı topyekûn
değiştirip, birbirimize hava atmaya başladık! “Benimki şu
marka, ithalinden aldık, yerliler iyi olmuyooo, aaa sen
değiştirmedin mi hâlâ?” Sen değiştirmedin mi? sorusunun alt
metninden “sen bi böceksin, çünkü tüketmiyorsun” okunuyordu.
İşsizlik arttı mı, arttır
harcamaları, körükle sonuna kadar…
Eşyalarımız birer birer değişti.
Sonra yavaş yavaş bankalar kredi
vermeye başladı. Dolayısı ile araba alınmaya başlandı. Herkes
araba alıyor, 50 li 60 lı ve hatta 70 li yıllarda zenginlere has
bir araç olan arabalar halka ulaşıyordu. Elbette kötü değildi,
gelgelelim, insanlar arabayı araç olarak değil, aynen Bihruz Bey
gibi hava atma aracı olarak alıyordu. Alınan arabanın, markası
ve modeli 3 – 5 yıl sonra beğenilmiyor, sürekli yenileniyor,
hayatlar da ipotek altına alınıyordu. Sürekli kapının önünde
duran “bu lüks araba benim” duygusu ile seyredip mutlu olduğun!
deposuna benzin doldurmakta zorlandığın araba seni 70 li
yıllardaki zenginlerle aynı sınıftan kılıyor ve kendini iyi
hissediyordun bu sayede.
Ödemeleri gerçekleştirebilmek için
yatırımın sadece bu yönde oluyordu. Mesailerin, çektiğin
sıkıntılar ve zamanın bu ödemeleri yapmak için geçip
gidiyordu. Ama olsun sen gelişmiş bir tüketiciydin ve bu dünyada
tükettiğin için yerin vardı!
İnsanlara hava atıyordun fakat en
temel gıdalarını eksik alıyordun ne gam! Bilgin eksiliyordu ne
fark eder.
Sonra cep telefonları çıktı. Hemen
almaya başladın, onu da… Kimsede yoktu, sen de vardı…
Kalabalık yerlerde gelecek olan yüklü faturayı hesaba katıp,
bağırarak konuşur gibi yapıyordun etrafına bakıp. Çok önemli
şahsiyettin. Cep telefonu seni özgürleştiriyordu, ıssız adaya
dahi düşsen bir kimlik numarasını girince yine kredi
çekebilirdin!
Sonra takunya büyüklüğünde cep
telefonları gittikçe küçülmeye başladı. Küçüğünü, daha
küçüğünü, almalıydın. Avucunun içinde yok olmalıydı cep
telefonu dediğin; işlevinin önemi yoktu, önemli olan görüntüydü.
Sonra içine yerleştirdikleri 1.5 mb
dandik kamerarla, kameralısı çıktı. Sonra akıllısını aldın? Akılsızını ancak akılsızlar kullanabilirdi. Onu da yer yutar gibi alıp,
teknolojiye ayak uydurmalıydın, senin varlığın elektronik
dünyasına armağan olmalıydı!
Koştun onu da aldın, almayanlara
Bihruz Bey’lik yaptın. Amacın da o değil miydi, zaten?
Al, al, al, hep ama hep al, varlığın
buna bağlı.
Almazsan bu dünyada yoksun ve
tükenirsin, sakın tükenme…
İçindeki boşluğu bilgiyle değil,
tüketmekle doldur…
1 yorum:
Kesinlikle... Sahip olduklarımızın kölesiyiz ve tatilde fark ettim ki teknolojiyi sırf egomuzu şişirdiği beğenilme açlığını kısmen doyurduğu için bu kadar sıkı takip ediyoruz. Herkes olduğu yerden kopup, bi nevi alkışlarla yaşıyor. Herkes Zeki Müren :)
Yorum Gönder