6 Ağustos 2012 Pazartesi

Sinek Isırıklarının Müellifi


Evde ya da tatilde yapılacak en iyi şeyler; evde yayla turizmi yapmak, tatilde sürekli gezmek.
Uzun süredir tatilde olduğumdan evden uzak kaldım ve çok özledim.
Evden uzak kaldığım süre içersinde kitapçıda Barış Bıçakçı'nın “Sinek Isırıklarının Müellifi” isimli romanını bulunca hemen aldım. Uzun zamandır duyduğum ama okuma fırsatı bulamadığım bir yazardı Barış Bıçakçı.
Gerçekten de duyduklarım ya da internette okuduğum bazı kitaplarından alıntılar, yazarlığının hakkını fazlasıyla verdiği kanaati oluştu bende.
Roman Cemil ve Nazlı üzerinde, en çok da Cemil'in hikayesi gibi görünüyor olsa da hepimizin hikayesi bu. Zaten kitap kapağındaki toplu konutlar ve içinde yaşayan izole edilmiş hayatlardan bu anlaşılıyor.
Yazar Cemil'i başarısız bir yazar adayı göstermeye çalışsa da; aslında mühendislik okuyan ve bi süre işine devam eden Cemil, işini yaptığı süre içersinde başarılı olmuş fakat tam da bu başarı onun hayat değerleriyle uyuşmadığı için işinden istifa etmiş eski bir mühendistir. Doğayı hoyratça yok ederek, ağaçları, annelerinin başında ne yapacağını bilmeden ağlayan, öksüz kalan tilki yavrularını, yok olan diğer türlerin daha fazla yok olması için teklif hazırlamaktadır.
Hepimizin hayatında istemediği halde garip ironiler olduğu gibi Cemil'in de, toplu konutlarda bir oda bir salonda yaşam sürdürmesi de garip bir ironidir. Çoğu kişi yapmak istemediği işlerin, şartların, mekanların içinde buluverir kendisini.
Cemil'in annesiz geçen çocukluğu içine kapanmasına yol açmıştır. Nazlı onun evde ruhunun söküklerini didiklediğini bilmektedir. Ve Nazlı'nın mesleğinin de doktor olması ruhsal bakımdan yalnız ve yaralı olan Cemil için tesadüf müdür? Nazlı'nın da herkesden sakladığı gerçekleri vardır.
Genç çiftten erkek olanının bir işe sahip olmadığı ve çocuk istememeleri bir çok insan için başarısızlık gibi görülse de, Cemil ve Nazlı bunu yani istemediklerini yapma lüksünü kullandıkları için başarılı oldukları söylenebilir.
Cemil bize toplu konutlardaki yalıtılmış yaşamın, herkesin birbirine aslında yukardan baktağını, yukardan arızalarının diğerine aktardığını şu bitmek bilmeyen arıza “banyonuz akıtıyor!” paralosı ile söyler. Herkes mütemadiyen diğer komşusuna “banyonuz akıtıyor!” diye ikaz etmektedir. Hayatlarımız en özelinden birbirine değiyor aslında, biz ne kadar değmediğini düşünsek de.
Cemil'in hayatı son derece sıkıcı ve manasız detaylarla geçse de, Barış Bıçakçı bize hayata ve insanlara çok fazla anlam yüklemeye çalıştığımızı, çok şey beklediğimizi anlatıyor bu küçük gizli ayrıntılarda. Bir reçelin köpürmesi, yürüyüş yolunda nasılsa sağ kalmış bir kirpinin hihh sesi çıkarması ve diğer ince detaylar.
Ne zaman büyük olaylar olur? Bir an gelir ve geçer o büyük olaylar. Hayatın bütünüyse küçük olaylarla gelir geçer.
Büyük olayları ya da insan kendisindeki gücü bir “çıt” sesi ile de duyabilir. Akşamdan bastırdığın nohutun “çıt” sesini duyabilme sana aslında gücünü ve hayatın “çıt” seslerinde gizli olduğunu anlatır.
Ayrıca Cemil'in kendi küçük-büyük dünyasını yazdığı romanını İstanbul'daki yayınevinin güzel editörüne teslim ettikten sonraki zaman diliminde, hayalinde editörle konuşmaya başlar. Bu aslında Türk Edebiyatındaki yayınevi ve yazar arasındaki ilişkiye dair konuşmalardır.
Editörün güzel bir kadın olması ve ona aşık olabilme ihtimali de yok değildir. Fakat Cemil anlar ki, aşk diye bir şey yok, ya da varsa ancak konuşabildiğimiz anlaşabildiğimiz kişiye aşık oluruz. Nitekim yaşlı komşunun torunuyla bir şekilde arkadaşlık kurduğunda ve daha sonra onun kız arkadaşını Cemil'le tanışmak üzere evine getirdiğinde aslında kızın Cemil'le açıktan kur yaptığı ve kızın şekil insanı olduğunu anlar Cemil. Genç çocuk da şekil insanıdır. Genç kız ve genç oğlan uzun süre üniversitede arkadaş olmalarına rağmen bir gün rüyalarını birbirlerine anlatırken, aynı rüyayı gördüklerini, rüyadaş olduklarını anladıktan sonra genç çocuk ona aşık olduğunu sanır. Evet ikisi de aynı rüyada birbirlerine misafir olarak, aynı pencereden bakıyorlardır hayata, ama pencerden baktıkları aynı yer değildir. Onları birleştirense pencerenin şekil olmasıdır, fakat farklı şekiller.
Evet daha fazla yazmak istemiyorum romana dair. Bana hissettirdikleri, inanılmaz sade, sadeleğin güzelliği, az kelimeyle çok fazla anlatım olduğu.
Bunu yapmak çok zor.
Süslü, betimli, ya da anlaşılması zor olan cümlelerle büyük yazar olduğunu bağırmıyor Barış Bıçakçı.
Ben hepinizin farkında olduğu ama anlatamadığı, belki bir tek ben hissediyorumdur bunları dediğiniz şeyleri yazıyor.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...