17 Temmuz 2012 Salı

Yaz, yaz, yaz…


Yaz! Ne kadar sıcak olsa da, en sevdiğim mevsim. Neler neler yapmıyoruz ki. En başta eski yazları düşünürken buluyorum kendimi. Çok da iyi değil, geçmişe demir atmak. Eski ama çok eski yazlar. Binbeşyüzyıl önce. Tamam mı?
Çok güzeldi.
Şimdi de çok güzel. Artık güzelliklerin farkına varıyorum.
Şok, şok, şokkk!
Aslında hepimiz şoktayız. Hepsi iyi marka, şok, şokta, diyor  Seda, fıs fıs dişlerinin arasından arasından.
Biz gazeteleri her sabah açtığımızda, şok, şok, şok tayızzzz.
Kendi adıma ise günler güzel. Bazen şöyle derken buluyorum kendimi, “evet şu an var ya, şu an, bu yazın en büyülü, en güzel anı. Bundan güzel bir an olabilir mi?” oluyor, oluyor, oluyor…
Gece yarısı uykum gelmiyor. Kalkıyorum, sabah canlı olarak sunulan programı, bayatlamış haliyle  gece yarısı izliyorum. Sırf salak kızın, salaklıklarını izlemek için. Biraz da sinir olma ihtiyacımı karşılamak istiyorum galiba. Sanki dışarı çıkınca yeteri kadar sinir olmuyormuşum gibi.
Dışarı çıkınca bi yürüme keyfin oluyor ya, içine ediyorlar. Adamın, kadının ayağı, senin adımını atarken terliğinde oluşan boşluğa giriyor. Yuhhh artık! Dönüp sinirli bakışlar fırlatma!
Sonra eve geliyorum. Kitap mitap derken, uyuya kalma. Uykuyu normalde çok severim. Bu dünyanın en güzel şeylerinden biri olarak düşünüyorum. Bonusu ise rüya. Rüyalarımı hatırlamak için, ne hafıza numaraları yapıyorum. Ne saçma sapan şeyler. Insanın rüyasında rüya gördüğünü bilirmiş. Evet biliyorum. Rüyalarla ilgili bi dergi aldım. Elimde kitapla uyuya kalmaktan, rüya kitabını okumaya fırsat kalmadı. Inceptıon ne atraksiyon, ne muhteşem bi filmdi öyle. Senaryo zaten on üzerinden yüz bin numara. Çekimler muhteşem ötesi.
Rüya anlatmaktan acaip zevk alsam da, herkese kendi rüyası ilginç gelirmiş. O yüzden karşındakinde, müthiş bir karınağrısı falan. Rüya defteri mi tutsam ne yapsam? Rüya deyince, Türk Edebiyatında, Nazlı Eray romanları favorilerim arasında. Nedir bu hayalgücü? Tarih ile hayalgücü ile birleştirme diye buna derim.
Pazar günleri  Trt türk te Ayla Kutlu ile sohbet ediyorlar. Bir maniniz yoksa izleyin derim. Gayet güzel, güzellikten öte huzur verici cinsten.
Gündemden, olandan, olmayandan buralara kaçış iyi geliyor işte.
Şu paragrafa rüzgarı alayım. Güzel bi rüzgar çıktı tam da şu anda. Almasam, tarihe not düşmesem, kışın okuduğumda, -okursam tabii,- bu yaz gecesi de ne kadar sıcakmış haaa. Yazık sana, yazıkkk, diyebilirim.
Oysa şimdi Karşıyaka’nın ışıkları kımıl kımıl kımıldayıp duruyor. Limana giriş yapmak için bekleyen iki yük gemisi uyuyor gibi. Tekrar rüzgar. Rüzgar da rüzgar diyorum, bu günlerde rüzgara hasretim. Dün gece de vardı ama kardeşim, sanki gökyüzünden üzerimize büyük bi fön makinası tutuyorlar, sıcak sıcak esiyor. Ev de herşey uçuyor. Salona çiçeklerin yaprakları dökülmüş, sabah kalkınca “ne la böööle, sonbahar gelmiş, yapraklar dökülmüş” diye soğuk espri yaptım.
Vikiciimden bahsetmedim, çünkü bütün gün uyuyup duruuuu. Rüya da görüyor. Ne yazık ki anlatamıyor.
Yaz, yaz, yaz. Ne kadar sıcak olsan da, sana övgüm de, sevgim de bitmeyecek.


2 yorum:

~♡ηυяѕαℓкιмι™ dedi ki...

Karşıyaka'nın ışıklarını hayatımda bir kez izledim sanırım ya marttı ya da aralık ama tam hatırlamıyorum. Aşşağı yukarı 7-8 sene önceydi. Hatırladığım şey ise kımıl kımıl ışıkların denize yansıttığı harika görüntüydü. Bu arada ben çoğu zaman rüyada olduğumu anlarım ve nasıl olsa rüya der her şeyi yapmaya çalışırım ama bunu anladıktan kısa süre sonra da uyanırım. Gerçekten ilginç bir duygu :)

Nerde Trak Orda Bırak dedi ki...

Selam :) Rüya konusu çok ilginç, insan rüya gördüğünü biliyor, hatta bazen devamını istiyor. Çok ilginç ve güzel :))

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...