25 Nisan 2012 Çarşamba

Bayan Sorguç iş başında


İster bir bankada, ister hastanede. Bi sıra beklerken ya da parkta yorgunlukla ilişilen bir bank. Zaman çok. Yabancı iki kişi. Söz az. Az mı hakkaten?
Hiç tanımadığınız biri. Hemen size hayatını fütursuzca anlatmaya başlar. Gizlisi saklısı olmadan. Az sonra, bir iyi günler bile demeden, arkasına bakmadan işini halletmeye gidecek. Ama gitmeden önce, önce sizin kafanızı halleder. Gelmişini geçmişini, kaynanasını, gelinini, damadını, kocasını anlatır. Artık kimden dertliyse. Her şeyi anlatır da anlatır. İnsanın kendine ait özeli olması gerekir. Hiç görmediği tanımadığı birine böyle patır patır anlatıvermek.
Bizim ülkemizde psikologlar iş yapmaz. Yapmaz çünkü herkes karşısındakine anlatır böyle. Tabii buna etken sizi bir daha görmeyeceğinin vermiş olduğu rahatlık vardır. Dök içini rahatla. Karşındakini sıkıyormuşsun, sıkmıyorsun hiç umrunda olmaz. Her şeyi kendi penceresinden anlatır durur. İnsanın kendi sıkıntısı yokmuş gibi hiç tanımadığı birini dinlemek zorunda kalır. Ben istiyor muyum seni dinlemek?
Hadi bununla kalsa iyi. Önce bi kuvvetli iç geçirdikten sonra, “hadi, hadi sıra sende, ben anlattım, şimdi de sen anlat” mealinde başlar, en özeline en özeline, bosdoslama sorularla dalmaya. Edep ya huuuu iye bağırmak gelir içinden. Sen kimsin ki, böyle sorular soruyorsun? Hangi hakla ve ne cüretle? Aslında senin derdin umrunda değildir, onun. Onun derdi, senin hayatını deşerek, bi maraz aramaktır. Böylelikle kendi derdi hafifleyecektir bi nebze. “vayy be bi tek dert bende yok arkadaş, bak daha neler var” diyecektir.
Eee peki bakalım ben senin gibi kendimi ortalara atmaya, böyle fütursuz olmaya meraklı mıyım? Meraklı mıyım hiç tanımadığım birine her şeyimi anlatmaya? Senin ne hakkın var be insan evladı bana en özelim hakkında sorular soruyorsun? Haa bi de o yetmezmiş gibi, hesap bile sorma, sana akıl vermeye kalkar.
Bi tanıdığım kadın vardı. Hayatı hiç de planladığı gibi gitmemiş, her şeyi tepetaklak olmuş. Kendi derdini unutmak için, bi zamanlar “sıcağı sıcağına” diye sapık bi program vardı. Nasıl iştahla izliyordu. Sonra da çok iyiliksever gibi “vah vahhh bak ne insanlar var, ne dertler var” deyip kendi derdini unutmaya çalışıyordu.
Dün gittiğim sağlık ocağında, iki yaşlı kadın yan yana oturmuş. Biri işte diğerini fütursuzca sorguluyor. Her şey iyi hoş. Kadının çocukları var, torunları var, durumlar herkes gibi orta direk. Yok, yok, yok. Dert yok. Kadın siyasi şube polisi gibi en sonunda kadının torunlarından birinin özürlü doğduğunu ve bu yüzden de damadının kızından boşandığını öğrendi. Mutlu oldu sonunda. Valla. Sorgulanan kadına daral geldi. Bi offff çekti. Bütün sordukları yetmezmiş gibi bi de kadına demesin mi”astımın mı var?” “Yok sıkılıp, daralınca nefesim tıkanıyor.”
Sesini çıkarmadı. Sıra numarası gelince de, bi “iyi günler” bile demeden defolup gitti.


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...