23 Kasım 2011 Çarşamba

Sonsuz mu? Offf!


Bugün kendimi Hatay Caddesinin coşkulu kalabalığına sürüklenmek üzere bıraktım. Seyyar satıcılar ve seyyar alıcılar karşılıklı iletişim halindeydiler. Onlara dışardan baktım. O kadar çok ıvır zıvır satılıyordu ki! Penyeler, taytlar, hırkalar, etekler, yaşlılar ya da büyük bedenler için yelekler, eşofman altları, mutfak eşyaları; plastik kahve pişirme makinaları, fincanlar, servis kaşıkları, kızartma maşaları, iç çamaşırlar, terlikler, saatler, dev nazarlıklı klozet takımları, nazarlıklı yastıklar, tül fabrikalarının artmış tüllerinden yapılmış, masa,  sehpa örtüleri…
İşte bütün bunlara adamlar, kadınlar, sanki evlerinde hiç eşya yokmuş da, ve bunlar çok ucuzmuş gibi alıp evlerine götürmek için, sepetlerden, tezgahlardan eşya arayıp duruyorlardı. Bu kadar mal çeşidinden kafam döndü. Düşündüm de, eskiden insanlar bu kadar çok tüketmek için çılgınca istek duyuyorlar mıydı? Ne zaman geldi oturdu insanların içine bu boşluk ve boşluğu ıvır zıvır alarak doldurma çabası. Her şeye, her şeye sahip olma duygusu.  Kimler yarattı bu durumu?
Ben ellili, altmışlı yılların kalender kadınları, adamları gibi tüketmek için değil, üreterek tüketmek fikrinin güzel olduğunu anladım nihayetinde; sırf bu yüzden, onlara usulca sokulup, ‘’ merhaba siz uzaydan gelmiş canlılar gibisiniz’’ demeyi isterdim. Kendilerini kamerada izleseler, acaba onlar da benim gibi düşünürler mi? Bilmiyorum! Boşluğu doldurmanın çaresi bu değil. Ne yapalım, bu da belki bi süreç ya da geçiş dönemi. İnsanlar daha sonra belki de, aşırı ve gereksiz tüketmenin zararlarını anlayacaklardır.
İzmir’in Balçova’sı, İnciraltı yolu bi zamalar mezbelelikti. Çok değil yirmi yıl öncesinden bahsediyorum. İnciraltı yolundan gece arabayla geçmek bile cesaret isterdi. Yoksa biz mi korkaktık? :) Sanmıyorum… doksanlı yılların sonunda buraya Avm lerin yapılacağı söylendi. Hele Balçova’daki araba pazarının kurulduğu yer, bana Fizan kadar uzak geliyordu.   Arabalar, sağına soluna bakılarak satın alınıyordu. Şimdi araba pazarı falan kalmadı. Neyse hızlı değişim işte! Sanayileştik, pardon montajlandık dev adımlarla! Dur şimdi Balçova’dan bahsediyorum. Avm ler açılacak diye doğrusu o yıllar sevinmiştik. İstanbul’da her yerde var, biz de niye yok, offf ya! tripleri sarmıştı, İzmir’de yaşayan her bünyeyi. Açıldı işte. Adım başı var. ilk zamanlar tavaf ettik, kabeyi tavaf eden dindar gibi.
Kabeye benzetmek hata belki. Ama ne yapabilirim ki, artık bu Avm lere dışardan baktıkça, buraları kapitalizmin ibadethaneleri gibi görüyorum. Bundan bilmem kaç yüzyıl öncesinde, nüfus çok olmadığı halde, ne kadar büyük cami, kilise, sinagog, v.b yapılmış. O büyüklükteki ibadethanelerin, insanlara bu dünyada, küçük ve geçici olduklarını hatırlatmak için yapıldığını düşünüyorum. Fakat hangi amaçla yapıldıysa iyi olmuş. Ne güzel sanat eserleri var, dinler sayesinde…
Ama kapitalizmin tapınma  mekanı olan Avm lere asla sanat eseri diyemeyiz. Yüksek tavanlı, devasa büyüklükteki bu mekânlar, insana kendisini küçük, ürünleri ulaşılmaz gibi gösteriyor. İnsanı dış dünyadan soyutlayan, gününü kampanya peşinde koşturmasına yarayan, kitapçıkları hatmediyor, insanlar!
Benim gibi düşününlerin, küçük bi kitle olduğunu düşünmüyorum. İnsanlar artık tüketmekten yoruldular. Tükettikçe kendilerini tüketir olduklarının farkına vardılar. Bu da bi gelişmedir sonunda; sadece bu ülkede değil, dünyada da fazlasıyla gelişen teknoloji, insan yiyen bitkiler gibi bizi yemeğe başladı. Sanayileşmeden tarım yapacak arazi kalmadı neredeyse ve var olanlar sanayi atıklarıyla mahvoluyor. Her türlü bitki, hayvan hastalıkları insanların toplu ölümüne neden oluyor.
Nostalji yapmayı sevmiyorum. Hatta nostalji kelimesini kullanmayı da.
Hani şu siyah beyaz,  Yeşilçam filmlerindeki, basma elbise giyen, kendisini belli bir kiloda tutmak için diyet yapmayan, ölümlü olduğunun bilincinde ve bunun rahatlığındaki insanları özlüyorum doğrusu. Ölümü bile abartır olduk.
Ben ölümden çok, sonsuza kadar bu hayatta olmaktan korkarım.
Ama biz her şeyi sonsuz istiyoruz.
Olmuyor…


  


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...