7 Kasım 2012 Çarşamba

Sidarta - Herman Hesse




Aslında bu kitap, Hintli Sidarta’nın arayış öyküsü görünse de, kitabı okuyan herkes onunla birlikte heyecanla kendi arayışını sürdürecektir.
Belki okumayanlar dahi bu arayışları mutlaka yapmışlardır.
nedenlerin tükendiği sonu kolluyordu, acılardan ölümsüz kurtuluşun doğumunu kolluyordu. Duyularını sindirip ezdi, hafızasını yok etti, kendi Ben’inden sıyrılıp binbir yabancı görünümüne girdi, hayvan oldu, hayvanın ölüsü oldu, taş oldu, su oldu, ancak hep kendine dönüyordu, güneş yine ışıyordu, ay yine ay’dı, Ben yine Ben, çıkmaz dolaptan çıkış yoktu, açlığı duyuyor, açlığı yeniyordu, açlığı yeniden duyuyordu.
Belki bin kez Ben’liğini bıraktı, bıraktığı yerden başlayıp ben’siz Ben’liksiz yaşadı, yürümediği yol, öğrenmediği yöntem kalmadı, ancak Ben’den çıkıp giden tüm yollar sonunda yine Ben’e varıyor, Ben’de kavuşuyordu. Sidarta Ben’den kaçmayı, yoklukta, hayvan olup hayvan ruhunda, taş olup taşın özünde yaşamayı belki bin kez başardıysa da geriye dönüşten kaçamıyordu, çıkmaz dolabın sancılarından, güneş ışığından, ay ışığından, gölgeyi görmek, yağmuru duymaktan, duyulardan kurtulamıyordu, yine Sidarta idi, yine Ben’di.
Sidarta kendisini, Ben’liğini arama yolunda bilgelerin rehberliklerine önem veriyor, sonrasında arayışlarını tamamlamış Buda’ya rastlıyor. Onun öğretilerine inanıyor fakat bu Sidarta’ya yeterli gelmiyor. Her insanın Ben’liğini bulmasının kendi öğretileri ve yaşamı sayesinde olacağına inanıyor…
Her şeyin zıddı ile varolduğu gerçeğinin farkına varıyor. Artı eksi kutupların enerjiyi yaratması gibi; iyilik ve kötülüğün de birbiri içersinde, birbirini tamamladığını farkına varıyor.
Ruhumuzun kapsülü olan bedenimizin yok olana kadar, ruhu geliştirmek için sürekli öğrenmek gerektiğini, bunun da insanın bilincini geliştirmesine yol açtığını anlıyor-uz.
Yaşamın acılarını bu bağlamda değerlendiriyor, Sidarta. Sevinçleri mutluluğu, ne kadar seviyorsa, acılarını da aynı oranda seviyor. Çünkü o acılar onun ilerlemesini, bilinç düzeyini yukarlara taşımasına sebep oluyor.
Sevgi ise Ben’liğini arayışında ona en önemli bir rehber oluyor.
Hiç kimse öğretilenleri öğrenerek kurtuluşa eremez; hiç kimseye sayın Gotama, aydınlığa erdiğin saatte aklında ve ruhunda neler yaşadığını, hiç kimse sözcüklerle öğrettiklerinde öğretemez, anlamazsın!
Sidarta öğretilere değer verirken, onlara körü körüne inanıp saplanmıyor. Kendi gözlemlerini katmazsa, diğerlerini asla göremeyeceğini anlıyor.
Bana ne Yoga-Veda, ne de Atarva_Veda bir şeyler öğretebilir, bana ne dervişler, ne de başka öğretiler yol gösterebilir. Kendimde öğreneneceğim, kendimin öğrencisi olup kendimi, Sidarta esrarını tanımam gerek.
“… hiçbir yere gitmiyorum. Sadece yoldayım, o kadar. HAÇ, GÖÇ YOLUNDAYIM.”
Görüntülerin çarkı çabuk dönüyor.”
“… şimdi, şu anda olmak, varlığı hep akıp giden şimdiki an’larda bulmak duygusu tüm benilğini kaplıyordu, öncesiz ve sonrasız olmak duygusunu tadıyordu. Yaşamın yok edilmezliğini, şimdiki an’ın ölmezliğini öncesiz ve sonrasızluığı şimdi şu anda her zamankinden daha derin, daha içten yaşıyordu.
Yazıya başlarken de bahsettiğim gibi bu öyküde Sidarta’yla birlikte kendinizi arayacağınız ve belki de bulacağınız belki de henüz yola bile çıkmamaış olduğunuzu düşündürecek.

Öl ve Ol! İşte bunu bilmiyorsan zavallı bir misafirsin karanlık yeryüzünde.
Eflâtun





Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...