15 Ağustos 2012 Çarşamba

Kuaförde ekonomi


İçeriye kafamı şöyle bir uzattım; yorgun, sararmış yüzlü, ufak tefek kadın kot pantolonunun paçalarını sıvamış, elindeki süpürgeyle toplam beş metrekarelik alanı süpürmeye çalışıyordu.
Ben müsait olup olmadığını sordum; kadına kıllık yapmak istercesine… Kadınsa çökük gözleriyle bana bakarak,
— Müsaidim tabii canım geç, dedi. Toplam iki adet koltuğu olan kuaförün, kapının karşısındaki koltuğa oturdum.
— Kaşlarımı aldıracaktım.
Kadın yüzüme, daha doğrusu kaşlarıma dikkatle baktıktan sonra, kaş deyince, otomatik bir makine gibi cımbızı eline almıştı ki; telefon çaldı. Açtı: Bir süre karşısındakini dinledikten sonra,
— Ah canım, ne yapayım, adamın biri apartmanın içine işemiş! – Dükkân oturduğu apartmana aitti – Orayı yıkadım, şartladım. Şimdi de dükkânı süpürdüm.
Konuşma böyle devam ederken, dükkânın ne kadar eski olduğu dikkatimi çekti. İlk girdiğimde salaşlığı dikkatimi çekmişti de, eskiliği değil! Yıllar öncesinden kalma, mavi enine kabartma çizgili plastik şampuan şişesi, eski metalleri paslanmış kelebek tokalar, tozlanmış jöle kutuları, Necip bey briyantinleri. Duvarda; yaptığı gelin, nişan başlarının fotoğrafları…
Bu arada anlamadığım bir şekilde, çan çanla, mırıl mırıl arasındaki ses tonuyla konuştuğu telefon görüşmesini bitirdi ve başladı anlatmaya:
- Dün apartmana yabancı bir adam girdi; takım elbise giymişti haa!.. Herhalde o işedi! Artık iyi giyimlilere de güven olmuyor canım… Bende, neden girdi bu yabancı adam apartmanımıza diye düşündüm ya, günahı boynuna artık!
Ben de; - Ne ayıp canım olur mu öyle şey, karşısında turistik tesis var, oraya gitseymiş ya!
-Gittiğim kuaför İzmir'de, ….. tesisi denilen, son derece hoş bir tesisin karşısındaydı.
- Hem takım elbise giymekle insan adam olsaydı, etrafta ayı kalmazdı, dedim.
- Ama ne canım! Pis herif. İşte bana düştü burayı yıkamak. Yıkadım, pakladım, şartladım.
Kadın bunları anlatırken kaşlarımı almayı da sürdürüyordu. Ben de acıdan olsa gerek, konuşacak hal kalmadı. Önceleri canımın acısından içim kıyılsa da, daha sonra kaşlarım alına alına, uyuştu. Hani çivi çiviyi sökermiş ya işte öyle. Bir süre usul usul yolarken, içeriye “genç irisi” diye tabir edilen cinsten liseli bir genç kız girdi; karakaşlı, kıvırcık saçlıydı. Lisede olmasına rağmen uzun ve ojeli tırnakları vardı. Kadın;
— Hoş geldin yavrum, n’apıyosun?
O kayıtsız;
— Hiç işte, okuldan çıktım geldim. Hasta olucam galiba, üşüyom.
— Aman sakın yavrum. Bak Güldenay, yukarı çık, akşamdan kalma kızartma var, köfte de var, onları ye. Benim canım istemiyo. Akşamüstü alırım bi gevrek, ohhh tamam.
Ben anlıyorum ki, bu iri kız meğer ufak tefek kadının kızıymış. Kız dükkândan çıkıp yandaki apartmana giriyor ve girmesiyle, çıkması da bir oluyor. Elinde üç zarfla dükkâna giriyor. Bankalardan gelmiş olmalı ki, kız zarfı açıp da kâğıdı inceledikten sonra;
— Aaa anne, sen paraları yedin galiba. Burada meblağ sıfır, bakiye sıfır yazıyor.
Annesi çok şaşırıyor, panikle:
— Kız nasıl olur! Ben para mara çekmedim. Aaa valla bıktım artık!
Kadının elindeki kağıda göz ucuyla dahi olsa bakmadım, -terbiye meselesi ne de olsa.- Beklerken, kadın çekinerek de olsa,
— Şeyyy siz anlar mısınız bunlardan, dedi. Baktım, aynen kızın dediği gibi bakiyede meblağda sıfır görünüyor. Kadının dediğine göre, hiç para çekmemiş. Hatta;
— Bıktım artık dört aydan beri param zarar etti. Dört ay önce beş milyar yatırdım, bi tek evveli gün ikiyüzelli milyon arttı.
Kadın borsaya endeksli …… bankasından fon almış.
— Bekle artık, şimdi bozdurursanız zarar edersiniz, madem beklediniz biraz daha sabredin, dedim.
— Öyle yapıcam. Keşke faize koysaydım. Az da olsa, garanti her ay artacaktı. Yeğenim bankacı, o ilgileniyo, ben anlamam ya!..
Konuşma böyle sürüp giderken, kaşlarımı almayı da bitirmişti. Baktım gayet güzel şekilde vermiş. Parasını ödeyip çıktım. Beş metrekarelik salaş dükkândan çıkınca güzel bir manzarayla karşılaşıyor insan. Hatta gidip, manzaraya karşı çay da içilir ya, evim bir sokak daha yukarıda olduğu için manzarası da daha güzel. Ben de eve doğru seğirttim…

2000 ilkbahar - İzmir

2 yorum:

~♡ηυяѕαℓкιмι™ dedi ki...

Hayatın her köşesi farklı insanlar ve farklı hikayelerle dolu..
Buda onlardan biri değişik, ama sonuna kadarda okutuyor kendisini..

Nerde Trak Orda Bırak dedi ki...

Di mi, yeter ki insan olsun. Teşekkür ederim :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...