13 Şubat 2012 Pazartesi

Kayıp Hayaller Kitabı - Hasan Ali Toptaş


Romana daha başlar başlamaz, nerdeyse ilk sayfasından itibaren, dile, kurgusuna ve yazarın hayal kurma yeteneğine hayran kaldım. Dili öyle akıcı ki. Okumuyor adeta anlatıcı Hasan’la beraber kasabanın tek eğlence yeri olan sinemasına girmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Kasabada  diğer insanların da kasaba yaşamının tekdüzeliği ve mutsuzluğunu size her cümle, her satırda içinize işliyor. Karakterlerin hepsi mutsuz. Yedisinden yetmişine, kadınından erkeğine, çocuğundan bitki ve hayvanına  kadar.
Ve nedense romandaki karakterler mutsuz olmalarına rağmen ben onları ikiye ayırdım. Hayata karşı kendi içlerinde aktif ve pasif olanlar. Ne ki aktifte pasifde olsalar, bu durum asla mutlu olmaya yetmiyor.
Romanın her satırını, her sayfasını çok beğendim ama gözüme çarpan satırları da yazmadan geçemedim. Diğer satırlar lütfen alınmayın. Belki başka bir okuyucu, başka bir blogda sizden alıntılar yapar. Zaten siz hepiniz bu güzel romanı tamamlıyorsunuz.

Ulaşılan her şeyde ulaşılamayan bir başka şeyin yokluğu vardır ve o, onun kadar noksandır…
Insanların aynı şeye baka baka artık kör olduklarını düşünürüm bazen de ben gökçe gelin, aralarında yaşayıp gittiğimiz halde bizi bir türlü göremediklerini, görseler bile tanıyamadıklarını ya da ikimizi başka birileri zannettiklerini düşünür de hepimiz için üzülürüm. Yazık derim şu insanlığa, ah ne kadar yazık… sokaktaysam bunu derken asama yaslanıp soluklanırım bir sure, uzun uzun kasabaya bakar, hayıflanır, yanı başımdan gelip geçenlere aldırmadan belki de buruk bir yüzle gülümser ve eve geliyorum diye gene döne dolaşa, sizin benzerliğinize gelirim.
Geciken hiç bir şey kendisi değildir zaten.
Insanın en ağır yükü her zamanki gibi kendisi…
Her insanın bir yere ihtiyacı var diyordum kendi kendime ve yer bile yalnızlığı savuşturmak için kör bi asa diyor, derken de, kör asa niyetine kullanılan ya da kullanılabilecek olan ne varsa şu yalan dünyada ve daha neler olacaksa, içinden tek tek saymaya çalışıyordum.
Gerçek mutluluk mutluluktan anladığımız şeyler olmayabilir dedim yürürken de, acaba farkına varmadan bir an için de olsa gerçek mutlululuğu yaşamışlığım vaki midir benim dedim ve harfi harfine dediklerimi işitmişcesine birdenbire yoruleveren asa tıkırtılarımla birlikte, içimdeki bu düşüncülerin içinden geçip ağır ağır ilerledim.
Sonra her hayalin bir sanki bir kardeşi varmış, ya da güzel olan her hayal insanı durup dururken ağır bir borca sokarmış ve işte bu borç da insanın omuzlarından ancak başka bir hayalin ıstırabını yaşamakla kalkarmış gibi bu sefer de, gözlerinin önünden babasının upuzun tabutu geçiyordu. 

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...