4 Temmuz 2011 Pazartesi

Ödemiş, ama dikkatinizi çekerim trenle!


Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, memleket demirağlarla örülmeye başlanmış, memleketi demir ağlarla örmeyi kendisine vazife olarak görmüş vatandaşları kesmemiş bi de soyadlarını da Demirağ olarak almışlar;  fakat ben hâlâ bi trene binip de, uzun uzunnn seyahat etmemişim ne büyük ayıp ne büyük ayıp, diyerek yazımızın ilk paragrafına başlarken aynı zamanda tamamlayalım.
İkinci paragrafta Edirne’den Ardahan’a, Sinop’tan Anamur’a kadar olan tüm vatandaşlara nerdeyse ben –dün- Ödemiş’e gidiyorum, ama trenle, dikkatinizi çekerim trenle, "lütfen beni aramayın sormayın, havamı bozmayın" bile dedim. Di mi? dedim...
Üçüncü paragrafta; Ödemiş’e yemyeşil tarlaları, ulu dağları aştık da geldik. Aman çufçuf turizmde bir güzel oluyormuş ki, acayip bi şekilde sevdik, nerdeyse trenden inmek canımız istemedi. Bundan sonra karar verdik, Kars’a kadar trenle gezeceğiz, demirağlarımızı kilometre kilometre ölçeceğiz. O derece bi sevmek yani, anlayın işte ne derece olduğunu. Ne diyordum Ödemiş’e daha önce de iki veya üç yıl önce gelmiştik. O yüzden şehri görmek çok da sürpriz olmadı. Biliyoruz! Meselâ köfteleri çok meşhurdur. Ama Ödemiş’in de ennn meşhur köftecisi neresidir, onu bilmiyorduk.  Sonsuz bilgi kaynağı internetten yardım aldık ve ennn meşhur köftecisinin "Hurşit" olduğunu öğrendik. İstasyondan sonra, çarşıdaki bilumum esanafa, kuyumcuya, büfeciye sora sora köfteci Hurşit’in yerini bulduk. Dışarıdan baktığınızda asla orayı tercih etmeyceğeniz bir köfteci olarak duruyor. Falkat kapının önüne gidip de içeri girmek istediğinizde, oturacak bir tek sandalye dahi bulamadığınızda, anlıyorsunuz ki, köfteci Hurşit bu diyarda köfteci aleminin kralı. Biz de kapının önünde diğer bekleyenlerle birlikte bekledik. Kısa sürede hemen sıra geldi. Fakat “benim özel masam olsun, ben başkası ile yemek yiyemem” olayı yok. Her köfte yemek isteyen aynı masada oturuyor, üstelik insan birden dost oluyor. “Afiyet olsun, nerden geldiniz, siz?” “bizz taaa oralardan bu köfteyi zıkkımlanmaya geldik, hah haaa hay Allah sizde mi? Üstelik de Tire’den?” “Ama oranın köftesi güzel değil, buranınki bi başka, hem orda –Tire’de az koyuyorlar-“ Arkadaşı “O kadar da kötülemesine yaa memleketimizi” Yüzünün buruşturup, ağzını çarpıtyor, “başlarım memleketine” dercesine. Tamam yaa arkadaşım, anladım seni. Boşver hiç kasma, olduğun gibi görün. Her daim şu sözü hayat felsefesi edinmişizdir. “Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün.”
Kısacası tavadaki balık gibi oynama. Neyse şimdi size bir iyilik yaptım. Gurme olup; bilgi vereceğim.
Ambiyans: ** (Zira tabandan tavana her yanı seramik döşemişler ve bu da bende banyoda köfte pişiriyorlar ve ben de banyoda köfte yiyorum hissiyatı doğurdu. Eski tarihi hali hiç yok, oysa ki tahta tabanlarında yaylanarak yürümeyi, bakır surahilerden buz gibi Bozdağ suları içmeyi, tavanından eski bir avize sallanmasını tercih ederdim, yine de bol yıldız kullandım, tek de olabilirdi.)
İçecekler : Kendi yaptığı ayranı çok güzelmiş fakat saat 15.00 de gittiğimizden ve kendisi de dükkanını 15.30 da kapattığından –prensip gereği- ayran kalmamıştı. Ama çok güzelmiş.
Lezzet : Neffisss, köfte çok güzel, ekmekler çıtır ve soslu, ızgarada kullandıkları domatesler hormonsuz ve tarla domatesi. Beynelminel yuvarlak İsveç köftesinden sonra, yerel ince uzun Ödemiş köfteleri çok güzeldi.
Fiyat: Çokk ucuz, o kadar ucuz ki rahatlıkla 1.5 ya da 2 porsiyon da yiyebilirsiniz. Şehirde yediğiniz dandik sandviç parasından daha ucuz.
Dördüncü paragrafta bahsedeceğim yer, meşhur olan yer pazarı. Hayvancılık olduğundan süt ve süt mamülleri de çok var, ve lezzetli. Alınnn diye dikte etmeyeceğim, sadece kibar bi şekilde tavsiye ederim diyebilirim. Meyveleri de meşhur. Biz de şöyle güzel tatlı bi erik alalım dedik, köylü hanımdan. 3 tl verdik, köylü hanım tezgâhta kalan bütün erikleri üzerimize yıkıyordu az daha. Bozuğum yok ayaklarına “al da al, al da alll, almazsan küserim ıııı ııı lütfen lütfeynn  all” “Alcaz da, omuz yerlerde sürünüyor, kim taşıcak bunu, maazallah 10 tele verseydik küfeyle tezgâhı yüklenmemiz icap edecekti.” Koca bamyalar, dana gibi çarli biberler, sünmüş semizotlarını İzmir’e getircektik. Tüü dakka bi gol bir, pazarın deli satıcısına denk gelmişiz.
Beşinci paragraf, hayret nasıl da geçiyor zaman ve paragraflar. Anlat anlat bitmiyor Ödemiş’i. Ödemiş’in başka nesi meşhurdur. Dokuması. Pazaryerindeki parkın içinde şahane dokumalar, yastık kılıfları, çarşaflar, iğne oyaları falan bi yığın şey satıyorlar. Üstelik de çok ucuz fiyata. Sonra, kırk yıllık sandıklardan çıkma antika gelinlikler, gelin mendilleri, krepler, değişik örtüler, çok güzel dokumalar var. Meraklıysanız, lütfen başka yerde aramayın. Üstelik de çok kaliteli.
Altıncı paragraf –ki bu paragrafı isterseniz es geçin, okumayın.  Buranın bi de ennn neyi meşhur derseniz; kedi kadar büyüklüğünde faresi derim. Geçen defada sokakta dolaşırken görmüştüm, yine parkta vardı. Bunu detaylı anlatmıcam, kibar bi blogger olarak, kısaca yazıyorum. Görürseniz şaşırmayın, diye yazıyorum. Sonra “vay Nil, ballandıra ballandıra yazdıydı da bize oraya gidin görün, dediydi de” diye kafamın etini yemeyin, diye yazıyorum.
Yedinci paragraf; daa meşhur bi şeyleri var mı demeyin, var: Kar helvası, -ki ben karadutlu tercih ettim. Bozdağ’daki kuyularda saklanan karlarla yapılıyor. Seyyarda satılıyor. Taburelere oturup kaşıklayarak şurup gibi içiyorsunuz. Fakat ben iöyle minik minik içemedim. Bardağın kenarından bi yol bulup içtim. Tadı mı? Neffiss. Yıldız mı? ***** Sayısı mı? 5.
Sekizinci paragraf: Kar helvasının satıcıyla yaptığım sohbet sonrasında parkın ortasındaki yuvarlak şahane yapının Türk hava Kurumu’na ait olduğunu öğrendim. Oraya herkesin girip giremediğini sorduğumda, herkesin elini kolunu sallayarak girebildiğini öğrendim. “Eeee ne var, orada” diye sordum. Çok meşhur Halep pastanesi varmış. “Nesi meşhur” diye sordum, “her şeyi meşhur” dedi. Ödemiş’in meşhur neyi var nesi yoksa çılgınca bir tüketme azminde olan ben ve ablam, kar helvasını içtikten sonra Halep patanesine gittik.
Halep patanesi, çok güzeldi.
Ambiyans: *****
İçecekler: ***** Ben çay içtim ama çok güzeldi, bir de yanında Bozdağ dağlarından gelen nefis doğal kaynak suyu getiriyorlar buz gibi. 10 bardak içtim. Daha içmek istiyorum ama yeter bu kadar dedim. Çok tok gözlüyümdür, suya karşı.
Lezzet: *****
Fiyat :*****
Aaa her şey çok güzeldi. Evet sevdik Ödemiş’i.
Dokuzuncu paragraf, offf daa mı var demeyin, kızdırmayın kafamı, var, ben ne yapayım, ben yazıcıyım, yazıyorum ne gördümse. Burada düğün dernek işleri çok. Her yerde manifatura –kumaş satan esnaf- saraffiye – kuyumcu- var. Kuyumcularda da antika yüzükler, küpeler, gerçekten çok güzel takılar var. Özellikle inci dizili bilezikler, künte künte inci gerdanlıklar, sapsarı bilezikler var. Hatta bu vitrinlere bakınca bana kız analarının seslerini bi yandan inceltirken bi yandan da gerdanlarını ötmeye hazırlanan horozlar gibi şişirip, “bizim kızzaa yiiirrmidörrytt ayarından  14 biğlenzik, 1 künte gerdanlıykkk, 2 kooğluuna sağlı sollu incili biğlenzik takıldı” geğllennn bohçaları da getir gığzım da görsünler” dediğini duyar gibi oldum.
Onuncu paragraf: Sinema salonunun olduğu yer çok güzeldi. Yemyeşil bi bahçe içinde iki katlı mimari yapısı çok güzel bir binaydı. Ben ataları Orta Asya steplerinden gelen göçebe büyükbüyükdedelerimin bana genetik olarak miras bıraktıkları göçebe ruhlarından dolayı buraya yerleşmeye karar verdim.
Önümüzdeki günlerde Ege Bölgesi’nde olup da görmediğim şehirlerimize gitmeye karar verdik. Oralara da yerleşebilirim. İnsanları güzel, yaşam güzel, yeşillik. Eee bundan iyisi ne? Şam’da kayısı.









Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...